Pages

Ads 468x60px

5.31.2012

Ter kokusu kabusunuz olmasın


Koltuk altında, ellerde, ayaklarda veya vücudunuzun başka bölgelerinde tahammül edilemez ter kokusundan, kullanılan tüm deodorantlara ve kişisel bakım ürünlerine rağmen kurtulamıyorsanız, “Hiperhidrozis” yani aşırı terleme sorununuz olabilir. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte sıcak havanın etkisiyle daha fazla artan terleme şikayetinden uzman ellerde yapılan tedavi yöntemleri ile kurtulmak mümkün.
Aşırı terleme yaşamı olumsuz etkiliyor

Vücut için doğal ve fizyolojik bir olay olan terleme sayesinde vücut ısısı dengelenirken, zararlı maddeler de vücuttan atılmış olur. Terlemeden sorumlu olan sistem, “Sempatik Sinir Sistemi” dir. Sempatik sinir sisteminin, nedeni bilinmeyen bir şekilde fazla çalışmasıyla ortaya çıkan ve kişinin yaşam kalitesini etkileyen aşırı terleme sorunu, “hiperhidrozis" olarak adlandırılır. Aşırı terleme bireyin sosyal yaşamda ve iş ortamında kendisini kötü hissetmesine neden olmaktadır.
Tedavi öncesinde terlemenin nedenleri araştırılmalı
Kişide kilo problemi, şeker hastalığı, hipo ya da hipertiroidi, aşırı nikotin kullanımı ve aşırı kafein alımı, menopoz ve kalp hastalıkları, gebelik, parkinson ve bazı omurilik hastalıkları psikiyatrik ve nörolojik hastalıklar ile alkol bırakma dönemi ve kullanılan ilaçlar sorgulanmalıdır. Tüm sistem sorgulamasının yapılıp, sorunun belirlenemediği durumlarda ise; aşırı terlemenin nedeni sempatik sinirlerin yapısal olarak aşırı çalıştığına bağlanır.
İlk tedavi seçeneği losyon ve ilaç tedavisi
Tedavide alüminyum klorid içeren losyonlar ya da ağızdan alınan antikolinerjik ilaçlar kullanılabilir. Alüminyum klorid içeren losyonlar özellikle koltuk altındaki terleme artışlarında ilk seçenek olarak tercih edilir. Akşam kuru deriye uygulanır ve sabah temizlenir. Bazı durumlarda tahrişler görülebilir. Sistemik antikolinerjik ilaçlar; ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, üriner problemlere yol açabileceğinden kullanımları sınırlıdır.
Elektrik akımı tedavisiyle terlemeyi önlemek mümkün

İyontoforez denilen yöntemde ise eller ve/veya ayaklar, içinde metal tabaka bulunan küvete konulur. Bu metal tabakadan düşük şiddette elektrik akımı verilir. Bu yöntemle elektrik akımının oluşturduğu iyonlar ter kanallarını belirli bir süre kapatır. Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır. Başlangıçta 3 günde bir, daha sonra haftada bir tedavi yapılır.
Cerrahi tedavi ile terlemeye neden olan sinirler yakılabilir
Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde cerrahi tedavi olarak Endoskopik Torakal Sempatektomi uygulanmaktadır. Bu cerrahi tedavi ile aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirler kesilir veya çıkarılır. Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir. Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için ameliyatın; felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz.

Terlemenin en etkin tedavi yöntemi Botox
Botox orta ve yoğun şiddetteki terleme şikayetlerini tedavi ederek başarılı sonuçlar sağlamaktadır. Botox, sinir kas kavşağında ve sinir uçlarında "asetilkolin" denilen maddenin salınımını engelleyerek ter bezinin salgı yapmamasına neden olur. Böylece terleme engellenir. Avuç içleri, ayak altı, koltuk altı ve ter bezlerinin fazla çalıştığı her bölgeye uygulanabilir. İşlem öncesinde fazla terleyen bölgeleri tespit etmek için iyot-nişasta testi yapılır. İşlem sonrasında herhangi bir yan etki görülmemektedir. Uygulama yapılan alanın genişliğine göre 80-100 ünite toksin uygulanır. İşlem etkinliği 6 ay ile 9 ay arasında değişmektedir. Tedavinin tekrarlanması bu süreyi uzatmaktadır.
Memorial Hizmet Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Hande Ulusal

5.29.2012

Yaza girerken vücudunuz mu şişiyor?


“ Son günlerde kendimi balon gibi hissediyorum”
“Kilo almadım ama kıyafetlerim üzerime olmuyor”
“ Parmaklarımın şişliğinden yüzük bile takamıyorum”
Yaz aylarına günler kala sıkça yaşanan bu şikayetler vücudunuzda ödem yani şişlik olduğu anlamına geliyor. Gün içerisinde tüketilen su ve tuz miktarı vücuttaki ödemin en önemli nedenleri. Memorial Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Murat Görgülü, vücuttaki ödemi azaltmanın yolları hakkında bilgi verdi.
Kronik hastalığınız varsa özellikle dikkat edin
İnsan bedeninde damar içerisinde dolaşan sıvıların damar dışına çıkması ve doku araları ile cilt altında birikmesi sonucunda ödem durumu gelişir. Alınan su ve tuz miktarı vücutta şişme ve ödem gelişiminde çok önemlidir. Gözle görülür bir ödem yani vücutta su toplaması olduğunda 3 litre kadar fazla sıvı vücutta birikmiş demektir. Ödemin oluşumunda böbrekten su ve tuz tutulumu önem taşır. Vücutta sıvı birikimi, bölgesel ya da tüm vücudu içerecek şekilde genel olabilir, bunların nedenleri farklıdır. Ödemin bölgesel dağılımı, nedeni hakkında önemli fikirler verir.
Ödemler pek çok hastalığa işaret edebilir
İnsan vücudunda belli bir bölge ya da organ ile sınırlıdır. Örneğin tek bacak, tek kol, iki bacak, göz, dudak gibi, tek kol ve tek bacak ödemlerinde o bölgede lenf akımının aksaması önemlidir. Tıkayıcı bir kitle, enfeksiyon ya da damar tıkanıklığı buna yol açabilir. Her iki bacak şişmesi aşırı varisler, kalp yetersizliği, lenfatik tıkanıklık, sürekli oturma ve hareketsizliğe bağlı olabilir. Yüz, dudak ve gözde oluşan ödemlerin de en sık nedeni, alerjik reaksiyonlar ya da kanda protein düşüklüğü olabilir. Kalp ve karaciğer gibi organ yetersizliklerinde de karın zar ve akciğer zarında sıvı birikimi olur; ayrıca bazı kanserlerin yayılması sonucunda karın ve akciğer zarlarında sıvı birikimi sıkça gözlenir. Ödemin süresi yaygınlığı ve kişide ek bir rahatsızlık olup olmaması tanıda ve tedavide büyük önem taşır.
1 gram tuz 200 ml. sıvı birikmesine neden olur
İnsan vücudunun büyük bir bölümünü içine alan ya da tüm vücudu kaplayan yumuşak doku şişmesine yol açan, sıvı birikimleridir. Her iki bacakta oluşan ödem uzun süre ayakta kalmaya bağlı olabilir. Bunda fazla tuz tüketimi çok önemlidir, fazladan alınan 1 gr tuz vücutta 200 ml sıvı birikmesine yol açar. Kalp yetersizliğinde de her iki ayakta şişme erken bir bulgudur. Kalp yetersizliğinde akciğerlerde de sıvı birikerek nefes darlığına yol açabilir.
Sabah kalktığımızda oluşan göz çevresi şişmesinde özellikle böbrek hastalıkları ve azalmış tuz atılımı düşünülmelidir. Böbrek rahatsızlığı dışında ileri derecede karaciğer yetersizliği de bu tip ödeme neden olabilir. Özellikle protein kaybına yol açan “nefrotik sendrom”da tüm yüz ve vücutta şişme olabilir. Ayrıca tüm vücutta şişmeye yol açan en önemli nedenlerden biri de alınan besinlerdeki tuz ve kimyasal madde miktarıdır. Normalde alınması gereken tuz miktarı, yaşa ve aktiviteye göre değişir ancak daha öncede söylediğimiz gibi aşırı tuzlu besinlerin tüketilmesi ile yeterli miktarda tuz böbreklerden atılamazsa vücutta sıvı birikmeye başlar. Öncelikle ayak bileği, göz çevresi gibi yumuşak doku bölgeleri şişmeye başlar. Hazır soslar, yapay tatlandırıcılar, bazı baharatlar, alkollü içecekler, bol kafeinli içecekler vücutta ödem oluşumunu artırır. Birçok ağrı kesici ilaç ve romatizma ilacı da vücutta su ve tuz tutarak ödeme yol açar. Birçok hormon ilacı, özellikle de kortizonlu ilaçlar vücutta aşırı su ve tuz tutulumuna neden olur. Aşırı hareketsizlikte lenf dolaşımını ve toplardamar dolaşımını azaltacağı için özellikle kollarda ve bacakta şişme yapar. Hep aynı pozisyonda kalan yaşlılarda yerçekiminin etkisi ile sıvı altta kalan bölümlerde toplanır, bu yalancı bir ödem görüntüsü verebilir.
Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ödemi azaltmak için çok önemli
Başlıca tedavi ödeme neden olan durumun ortadan kaldırılmasıdır. Örneğin fazla tuz alımının engellenmesi, alkol alınmaması, hazır besin ve soslardan uzak durulması, sigara ve kafeinli içeceklerin azaltılması en önemli hususlardır. Alınan ağrı kesici ve romatizma ilaçlarının dozu ayarlanmalıdır. Eğer kişide hareket eksikliği ve aşırı durağanlık var ise mobilizasyon, lenf ve kan dolaşımını artıracağı için ödemin azalmasına yardımcı olur.
Mutlaka bir doktora danışın
Eğer kişide vücutta sıvı birikimine yol açan herhangi bir hastalık öncelikle bu hastalığın tespit edilmesi ve buna yönelik tedavi yapılması temel prensiptir.
Kalp yetersizliği olan hastada tansiyon ve kalp atımının düzenlenmesi ve idrar söktürücü tedavi yapılması birinci derecede önemlidir. Hastanın idrarının artması ile ödem azalmaya başlar ancak bu ilaçların yan etkileri çok dikkatli olarak takip edilmelidir, fazla idrar söktürücü kullanımı aşırı tuz ve su kaybına yol açabilir, bu da halsizlik, tansiyon düşmesi ve kalp ritm bozukluğu gibi durumlara yol açabilir.
Böbreklerden protein kaybı olan ya da böbrek yetersizliği gelişmiş olan hastalarda proteinin tamamlanması diyetin ayarlanması, alınan tuz miktarını azaltılması çok önemlidir.
Karaciğer yetersizliğine bağlı ödemlerde de eksik proteinin tamamlanması ve idrar söktürücü tedavi uygulanması temel prensiptir.
Göz çevresi, ayak bilekleri, eller ya da vücudun herhangi bir yerinde şişme ve sıvı birikimi fark edildiğinde fazla zaman yitirmeden bir doktora danışmak çok önemlidir.

Deniz ve Kum Varis Endişesini Artırıyor


Kumsal ve deniz mevsimi, birçok kadın için bacaklarındaki varis görüntüsüyle yüzleşmek anlamına geliyor. Estetik kaygıların yanında, ağrı, şişme, kramp gibi sağlık sorunlarına da neden olan varisi ihmal etmemek gerekiyor. Memorial Antalya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Tamer Bakalım varisin nedenleri, tedavisi ve korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Varis toplardamarların genişlemesi, uzaması ve kıvrımlı hal alması olarak tanımlanıyor. Özellikle uzun süre ayakta kalan ya da uzun süre oturarak çalışanların risk altında olduğu varis, yetişkin nüfusun %15-20’sini etkiliyor. Varis ile ilgili diğer veriler ise şöyle: Varis kadınlarda, erkeklere oranla 4 kat daha fazla görülüyor. Varisin ailesel geçiş oranı %50’den fazla, ayrıca varis, 4 saatten fazla ayakta kalanlarda 3 kat daha fazla görülüyor.
Doğum kontrol hapları ve hormon tedavilerine dikkat!
Varis; gebelik, obezite, duruş bozuklukları, kabızlık, doğum kontrol hapları ve hormon tedavileri gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Kalıtım, riskli yaşam tarzı ve sigara kullanımı önde gelen risk faktörleri olarak gösteriliyor.
Ayakta durmaya bağlı oluşan ağrı varis belirtisi olabilir
Hastaların en yaygın belirtileri; bacaklarının görüntüsünün bozulması, uzun süre ayakta kalmaya bağlı oluşan bacak ağrısı, bacaklarda ağırlaşma ve geceleri bacaklarda hissedilen kramplardır. Bacak varislerinde kronik ayak bileği şişliği, cilt bozuklukları ve bacak ülserleri gelişebilir. Uzun süre ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm bacak varis etkilerinin daha da artmasına neden olur. Varis ayrıca ağrı ve dolgunluk hissi, ayak tabanlarında yanma, kaşıntı, ayak bileğinde şişme, gece krampları, kanamalar, cilt değişiklikleri ve açık yaralara neden olur.
Nedenleri ortadan kaldırılmazsa hastalık tekrarlayabilir
Varis tedavisinde amaç, yaşam kalitesini artırmaktır. Hastalık genellikle iyi huylu seyir gösterdiğinden hastaların çoğu ameliyat edilmez. Büyük varisleri olan hastalarda, kanama veya bacak ülseri gibi durumlar gelişirse, cerrahi tedavi yöntemleri kaçınılmazdır. Varise neden olan etkenler ortadan kaldırılmadıkça belli bir süre sonra hastalık tekrarlayabilir.
Varisten korunmak için;
  1. Bol bol hareket edin. Yürüme, yüzme, bisiklet, gibi sürekliliği olan hareketleri tercih edin. Yaz aylarında uzun süreli güneş banyolarından kaçının.
  2. Bir saatten daha uzun süre oturmayın ya da ayakta kalmayın. Gün içerisinde birkaç kez bacakları yüksekte tutmak yararlıdır.
  3. Soğuk suyla bacaklara duş yapın. Cilde uygulanan soğuk su kanın kalbe dönüşünü hızlandırır.
  4. Bol giysileri tercih edin.
  5. Topuk yüksekliği 5 cm’den fazla olan ayakkabıları tercih edin.
  6. Beslenmenize dikkat edin, günde en az iki litre sıvı tüketin ve sigara içmeyin.
  7. Varis çorabınızı düzenli giyin.
  8. Varisleriniz varsa veya varise ait şikâyetleriniz varsa mutlaka damar cerrahına başvurun.

5.28.2012

Her yemeğe maydanoz


Her girdiği yerde bir tutam lezzet bırakan maydanoz, aleyhinde hemen hemen hiç konuşulmayan bir bitki.
Maydanoz, C vitamini, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamini yönünden çok zengindir. Taze yenen 8-10 dal (20 gram kadar) maydanoz, yetişkinlerin bir günlük  C vitamini ihtiyacının yarısını karşılar. Halk arasında mide bulantısı giderici, böbrek taşlarını düşürücü olarak, ayrıca kansızlıkta, halsizlikte, bağırsakların çalışmasında, diş eti kanamasının önlenmesinde, yaraların kapanmasında, romatizmada sıkça yararlanılıyor. Maydanoz aynı zamanda iştah açıyor, ateş düşürüyor. Kadınlarda adet düzenliyor ve organizmayı zehirlerden arındırıyor. Bu yüzden karaciğer karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamaya, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye ediliyor.
Ayrıca kaynatılıp içildiğinde ve cilde kaynatılmış maydanoz suyuyla pansuman yapıldığında sivilcelere iyi geliyor. Yine maydanoz suyuyla gözlere pansuman yapıldığında gözdeki iltihaplanmaları önlüyor ve yanmayı geçiriyor. Sirkeli maydonuz suyuyla yıkandığında saçların uzaması hızlanıyor.
İster çiğ olarak tüketin, ister yemeğinizi ocaktan indirmeden bir tutam maydanoz ekleyin. Evinizin balkonunda bir saksıya diğer çiçeklerin yanına bir demek maydanoz ekmenin evinize neşe katacağını da unutmayın...

5.27.2012

Böcek Sokmaları

Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.
Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi ortaya çıkabilir
Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek, bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler genellikle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir.
Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.
Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir. Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir. Bu ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur.
Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır.
Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.
Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?
Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.
Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir.
Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?
Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.
Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.
Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldırıya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar), bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır.
Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir.
Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır.
Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır.
Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır.
Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.
Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır?
Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi: ABC (Airway= havayolu açıklığı, Breathing= solunum, Circulation=dolaşım) sağlanması Bacakların yükseğe kaldırılması, Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması, Oksijen desteği sağlanması, Ayrıca, hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir.
Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır. Daha önce anafilaksi geçiren bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin bulunmalıdır. Bu preparatlar ülkemizde yoktur. Daha önce anaflaksi geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı ile bu preparatlar sağlanabilmektedir.

Beze Büyümeleri

Beze Nedir? Nerelerde Bulunur ?
Bezeler (lenf Nodları) dışarıdan vücudumuza giren mikroorganizmalarla vücudun savaştığı, direnç gösterdiği savunma yapılarımızdır. Boyunda, koltukaltında, kasıklarda, ensede kulak çevresinde, dirsek bölgesinde ve hatta karın içi organlar ile göğüs boşluğunda normalde bulunurlar. Bademciklerimizde birer bezedir. Sağlam kişilerin %50-60'ında ciddi bir rahatsızlık olmadan normal boyutlarda bezelerle karşılaşmaktayız. Bulaşıcı hastalıkların (enfeksiyon hastalıkları) seyiri esnasında bezeler büyüyebildiği gibi; bazı kanserlerle beraber bulunması nedeni ile hem korkutucu olabilmekte hemde erken tanısının konması önem arzetmektedir.

Bezelere Ne Zaman Dikkat Edilmeli ve Hastalık Yönünden Araştırılmalı ?
Bir santimetreden küçük bezeler genellikle hastalık bulgusu değildir. Fasülye tanesi boyutundaki bezelerin başka bir bulgusu yoksa üzerinde durulması gerektiği, bir çok insandada bulunabileceği bilinmelidir. Boyutunda 1,5 cm üzeri, dirsek bölgesinde 0.5 cm, kasıkta 1,5 cm üzeri beze büyüklükleri ise hastalık belirtisi olup araştırılması gerekmektedir. Ancak boyutu ne olursa olsun omuz üseri bezeler aksi ispat edilene kadar ciddi hastalıklara işaret eder. Ense ve kulak bölgesi bezeleri ise çoğunlukla enfeksiyöz hastalıklar arasında görülür.
Beze Büyümelerine Eşlik Edebilen Bulgular Nelerdir?
2 haftadan kısa süreli beze büyümeleri çoğunlukla enfeksiyöz kaynaklıdır. 2. haftayı aşan bir öyküde ise tüberküloz, viral enfeksiyonlar, kanserler akla gelmelidir. Uzun süreli kullanılan ilaçlar (difenilhidantoin, karbamezapin, primidon, suksinatlar, altın tuzları, sulfasalazin, kaptopril, atenolol, kinidin, allopurinolsefalosporin, primetamin) beze büyümelerine yol açabilir.Ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri gibi eşlik egen bulgular lenfoma denen beze kanserleri ile beraber bulunabilir. Son günlerde geçirilmiş üst solunum yolu enfeksiyonları, döküntülü hastalıklar, diş ve dişeti rahatsızlıkları enfeksiyon hastalıklarına işaret eder.
Bezlerin Muayenesinde Diğer Bulgular Nelerdir?
Bezelerin ağrılı, hassas ve kızarık olması enfeksiyonların bir bulgusudur. Hodgkin hastalığı denilen beze kanserinde bezeler ağrısız, yumuşak, hareketli ve lastik kıvamındadır. Başka tip beze kanseri olan Hodgkin dışı lenfomalarda ise sert ve ağrılı olur.
Eşlik Eden Bulgular Nelerdir?
Bademcik iltahapları, çürük bir diş boyun bölgesi bezelerinin nedeni olabilir. Cilt döküntüleri kızıl, kızamık, kızamıkçık ve diğer viral enfeksiyonlarda görülür. Yeni ortaya çıkan ciltte solukluk, kanamalar ve morarmalarda aksi ispat edilene kadar kanserler akla gelmeli ve hemen ileri tetkiklerin yapılması için doktora başvurulmalıdır. Karaciğer ve dalak büyüklüğün de çoğunlukla kanserlerle beraber olup üzerinde önemle durulmalıdır. Enfeksiyöz mononükleozis dediğimiz bazı viral sistemik enfeksiyonlarda lenfadenopati (lenf bezi büyümesi), cilt döküntüleri, karaciğer ve dalak büyüklüğü yapabilir.
Boyun Bölgesi Bezelerinin Nedenleri Nelerdir ?
Boyun, çene altı, ense ve kulak çevresi lenf bezleri çoğu hastada baş-boyun enfeksiyonuna ikincildir. Uzun süreli boyun bölgesi beze büyümelerinde tüberkülozonda düşünülmesi gereklidir. Beze kanserleri de boyun bölgesinden başlayabilir. Eğer omuz üstü bölgede de varsa tümörler ilk planda düşünülmelidir. Lösemiler genellikle yaygın beze büyüklükleri yapar. Koltuk altı ve kasık bölgesi lenf bezeleri sıklıkla enfeksiyonla beraber olup kol, uyluk ve bacağın cilt enfeksiyonları için ayrıntılı beze muayenesi gerekir.  Ülkemizde çocukluk çağında aileler sıklıkla sol koltuk altı beze yakınması ile doktora başvururlar. Genellikle BCG(verem aşısı) aşısına ikincil gelişip tedavi gerektirmezler.
Vücudun Birçok Yerinde Birden Görülen Beze Büyümeleri Neden Olabilir ?
Yaygın beze büyümeleri daima ciddi  hastalıklarala beraberdir. Ayrıntılı bir öykü ve fizik muayene inceleme tanıda çok yararlıdır.
Viral enfeksiyonlarla, lösemiler ve ileri evre beze kanserleri yaygın lenfadenopati (lenf bezesi büyümesi) yaparlar
Beze Büyümeleri Nasıl Takip Edilmelidir ?
Lenf bezi büyümelerinin izlemi aşama aşama aşağıdaki şekildedir.
a) Eşlik eden anlamlı fizik inceleme bulgusu varsa mutlaka ciddi hastalıklara araştırılmalıdır.
b) Eşlik eden bulgu yoksa 2 veya 3 hafta gözlenir. Bu arada antibiyotik kullanılabilir.
c) 2-3 haftalık gözlem sonunda bezeler tekrar değerlendirilir. Boyutta artışlar var ise ileri tetkikler yapılır.
d) 2-3 haftalık izlemde beze aynı boyutta sebat ediyorsa bir 2-3 hafta daha izlenir. Beze kayboldu ise takipten çıkarılır.
e) İzlem sonunda beze aynı boyutta ise yine ileri tetkikler yapılmalıdır. Gerekirse tanı için beze biyopsisi alınmalıdır.

10 Soruda Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR)

Hazırlayan: Uzm. Dr. Pınar Bilaloğlu - S.B. Ankara Hastanesi Radyoloji Kliniği
Migren dünyada bilinen en eski hastalıklardan biridir. Mısır'da Firavunlar döneminden papirus kalıntılarında baş ağrısı tedavi çizimlerine rastlanmıştır. Hastalık için "yarım baş ağrısı" anlamına gelen latince söylemin değişimiyle MIGREN adı yerleşmiştir. Ülkemizde de yaygın olarak halk tarafından bilinmektedir. " Migren herhalde ", " Migrenim tuttu " laflarını her insan duymuştur.
Migren, gelip geçici baş ağrısı ile kendini gösteren bir hastalıktır. Baş ağrısı en uzun bir gün sürer. Çoğunlukla 3 - 5 saat devam eder. Ağrının şiddeti kişiden kişiye değişir. Ayni kişide de her ağrı ayni şiddette değildir. Ağrı şiddetli olduğunda bulantı ve kusma ağrıya katılır. Kusmadan sonra ağrıda bir azalma olması migrene ait bir özelliktir. Ağrı genellikle başın bir yarısında başlar ve her tarafına yayılır. Kusmadan sonra ağrı azalmadan sürüyorsa ve başın tek tarafından başlayan ağrı, her ağrı geldiğinde ısrarla aynı tarafta ve yer değiştirmiyorsa bir hekime danışmak gerekir.
Hekim migrene ait olduğu düşünülen ağrının başka bir nedeni olabileceğini araştıracaktır.
Baş ağrısı sırasında hastalar parlak ışık ve sesten rahatsızlık duyarlar. Loş ve sessiz bir ortamda yatmak isterler. Ağrı geçtiğinde çoğunlukla uyurlar. Bunu da " ağrım uyuyunca geçiyor." diye aktarırlar.
Migren kadınlarda daha çok görülür. Adet öncesi, adet ve adet sonrası dönemlerde yoğunluk gösterdiği bilinmektedir. Yalnız bu dönemlerde ortaya çıkan tipleri de vardır. Her yaşta başlayabilir. Bebeklerde görülen
periyodik kusmaların bile migrenle ilgili olduğu düşünülmektedir. Migren hastası olan kadınların ağrıları menopozdan sonra çok hafifler ya da kaybolur.
Migren ataklarının sıklığı değişkendir. Haftada ikiden çok baş ağrısı söz konusu ise hastanın ağrı gelmesini önleyen tedavi için bir nöroloji doktoruna başvurması önerilir. Migren hastalarının ailelerinde mutlaka migreni olan bir kişi vardır. Hastalar bunu çoğunlukla kabul etmezler illa kendilerindeki ağrıya tıpatıp benzer bir ağrı olmadığını savunurlar. Oysa migren ağrısı kişiden kişiye, şiddeti ve sıklığıyla farklıdır. Migren ailevi geçişli bir hastalıktır.
Bazı yiyecekler ve bazı durumlar baş ağrısını davet edebilirler. Uykusuzluk, açlık, mayalı içkiler, eskitilmiş peynirler, kabuklu deniz mahsulleri, konserve yiyecekler ve kuru yemişler ağrıyı tetikleyebilir. Bazı migren hastaları ağrının geleceğini önceden anlarlar. Çoğunluk hastada bu hafif bir ağrı ve durgunluk hissi olarak kendini gösterir. Bazı hastalarda bu öncü belirtiler, parlak ışık çakmaları, yarım görme, bulanık görme şeklindedir.Ağrı bunları izler. Bunlara " öncü belirtili migren " ( Auralı Migren ) diyoruz. Çok nadir hastada da bir beden yarısında güçsüzlük ya da gözde kapanına ve çift görme ile giden migren tipleri de görülür. Bu tipler de " eşliğinde bozukluk gösteren " ( komplike ) migren olarak adlandırılır.
Migren iyi huylu bir hastalıktır. Sakatlığa neden olmaz. Ancak iş günü kaybına neden olduğu ve çok kişide görüldüğü için ciddiye alınan bir hastalıktır. Ağrıdan sonra hasta sanki ağrıyı çeken o değilmişçesine sağlıklı ve iyidir. Hastalar ağrıyı hisseder hissetmez alırlarsa ağrı kesici ilaçlarla rahatlarlar. Ağrı çok sık geliyorsa sorumlu migrenden ziyade sık kullanılan ağrı kesici ilaçlardır. Migren hastalarında günlük gerilim baş ağrıları görülmesi de olağandır ve hastalar migren ağrısını diğer baş ağrısından ayırt etmeyi öğrenmelidirler.
Hastalara Verilebilecek Öğütler
Migren tanısını mutlaka doktor koymalıdır. Yakınlarınızın söylemesi ile migren hastası olduğunuza inanmayın.
Haftada iki kereden fazla baş ağrısı için ilaç kullanmayın. Ağrı kesicilerin sorunsuz kullanımı ile kimi ilaç böbreğinizi kimisi de karaciğerinizi tedavisi olanaksız şekilde hastalandırabilir.
Içinde " ergotamin " olan ilaçları ayda bir kereden daha çok ( doktor vermiş olsa bile ) kullanmayın.
Her zamankinden farklı baş ağrısı hissederseniz mutlaka bir nöroloji kliniğine başvurun

ULTRASON (USG)(US)

Ultrason, insan kulağının işitemiyeceği kadar yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanarak iç organları görüntüleyen bir tanı yöntemidir. Ultrasonda radyasyon kullanılmaz. Bu nedenle gebelerde ve bebeklerde rahatlıkla kullanılabilir. Cihazdan gönderilen ses dalgaları, hasta vücudundan yansıdıktan sonra gene aynı cihaz tarafından algılanır. Yansıma farklılıkları organdan organa değişir. Bu nedenle farklı yansımaların olduğu yapılar, farklı görüntüler verirler. Normal yapılar içindeki bir tümör ya da kist, ses demetlerini farklı yansıttığı için farklı yapıda gözlenir ve tanı konulur. Görüntü oluşturulması sırasında "prob" hasta vücudunda gezdirilirken, altında kalan bölümün kesit görüntüleri, hareketli organlar gibi ekranda kayar. Bu esnada radyolog tanı koyar. Elde edilen görüntülerin tanıda çok fazla bir katkısı yoktur. US işlemi, ihtisasları süresince US eğitimini alan radyologlarca yapılır.
Ne amaçla yapılır?
Ultrason çoğunlukla karaciğer, safra kesesi, pankreas, dalak, böbrekler, mesane, yumurtalıklar ve rahim gibi karın içi organların görüntülenmesi için kullanılır.Bununla birlikte ultrason vücudun tüm organlarını (Beyin,göz,akciğer,meme,kalça,testis ve prostat gibi.) görüntülemek amacı ile kullanılabilir. Ultrason çekilmesi için başvuran hastaların en sık şikayeti karın ağrısıdır. Karaciğer ve dalak gibi karın içi organların büyümesi, safra kesesi ve böbrek taşları, apandisit, yumurtalık kistleri ve karın içindeki tümörler ultrason ile teşhis edilebilen hastalıklardan bazılarıdır. Ayrıca kadınlarda yumurtalık ve rahim karından incelenebileceği daha detaylı inceleme için vajene yerleştirilen özel bir prob kullanılabilir. Erkeklerde de prostat incelemesi karından yapılabileceği gibi detaylı inceleme makata yerleştirilen özel bir prob ile yapılır.
Ultrason çekilmesi için hazırlık gerekir mi?
Karın içindeki organların ultrasonu için erişkinlerde hastanın 8-12 saat süre ile aç karna olması gerekir.1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi kadar, 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik, 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik açlık gereklidir. Ayrıca mesane, yumurtalıklar ve rahimin incelenmesi eğer karından yapılacaksa hastanın idrarına sıkışık olması gerekir. Bunun dışında başka bir hazırlık gerekmez.
Ultrason nasıl çekilir?
Hasta sırtüstü yatar. Cilt üzerine jel sürülür. "Prob" adı verilen cihaz ile karın içindeki organlar cilt üzerinden incelenir.
Yan etkileri nelerdir?
Bugüne kadar gebelikte ve diğer incelemelerde gösterilebilen bir yan etkisi yoktur.
DOPPLER ULTRASONOGRAFİ

Doppler Ultrasonografi yöntemi ile bir organın veya damarının kan akımını inceleyebiliriz. Kan akımının miktarı, akımı engelleyen yapı varlığı, akımın normal yönde olup olmadığı değerlendirilebilir. Akan kan, kırmızı ya da mavi renk şeklinde gözle görülebilir. Akan kanın miktarı ile ilgili ölçümler yapılabilir. Bu esnada cihazdan kalp atışlarına benzer sesler duyulur. Cihazın çalışma prensibi, sesin hareket eden yapılardan yansırken frekans değişikliği göstermesidir. Doppler incelemeleri, normal ultrasonografi cihazları ile yapılır. Ancak bunlarda farklı bilgisayar donanımı mevcuttur.
Doppler Ultrasonografi incelemesi, Doppler ultrason cihazına bağlı bir prob yardımıyla ve incelenecek organ ya da damar üzerine jel sürülerek gerçekleştirilir. Jeller, probun hava ile temasını önler ve gönderilen sesin daha derin dokulara ulaşmasını sağlar.
Doppler Ultrasonografi incelemesi ile: Kol ve bacak damarları, Karaciğeri besleyen damarlar Böbreği besleyen damarlar Boyun damarları Gebelerde, anneye ve fetuse ait damarlar Erkeklerde testisleri besleyen damarlar Gözü besleyen damarlar; Vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan bir kitlenen damarlanması incelenebilir.

İnceleme öncesinde önemli bir hazırlık gerekmemektedir. Ancak karın içindeki bir organ (karaciğer, böbrek v.b.) incelenecek ise hastanın aç olması, oluşabilecek gazı engelleyerek incelemenin daha kaliteli gerçekleşmesini sağlar. Bu nedenle karın bölgesindeki damarların incelenmesi için 1 aya kadar çocuklarda emzirme süresi kadar, 5 yaşına kadar çocuklarda 4 saatlik, 10 yaşına kadar olanlarda 6 saatlik ve büyüklerde 12 saat açlık gereklidir. Bu süre içerisinde sigara dahil hiç bir şey yenilip içilmez. Karın bölgesi incelemeleri dışında önceden bir hazırlık gerekmemektedir. İnceleme sırasında gözlük, saat, metal eşya gibi cisimlerin çıkartılması gerekmez. Ancak incelenecek bölgenin, probla temas alanının sağlanması için açıkta olması gerekir. Bu nedenle hasta masaya yattığı sırada, o bölgedeki giysiler soyundurulur.


İnceleme sırasında, karın bölgesinin iyi incelenmesi için hastadan nefesini tutması istenir. Bunun için derin nefes aldıktan sonra olabildiğince hareketsiz kalıp, nefesi vermemek gerekir. Bu süre kişiye göre değişmekle birlikte ortalama 15-50 saniyedir.
Doppler Ultrasonografi incelemesi, tıpkı Ultrasonografi incelemesinde olduğu gibi radyasyon içermeyen bir tanı yöntemidir. Yanlızca ultrason enerjisi (yüksek frekanslı ses) kullanılır. Ultrason enerjisi, vücuttaki dokularla etkileşir. Bu etkileşim, dokuların ısısını artırmak şeklindedir. Isı artımı 1.5ºC olabilir. Özellikle anne karnındaki fetüslerde ısı artımının 41ºC'yi geçmesi zararlıdır. Ancak, tanı amacıyla kullanılan sınırlarda bu kadar yüksek ısı artımı oluşmaz. Oluşmasına neden olabilecek inceleme şekillerine karşı radyologlar zaten eğitim almaktadır. Gebelikte uygulanan Doppler incelemelerinin, çocuk doğduktan sonraki davranış ve okul başarısına olumsuz etkisi gösterilememiş, kansere neden olduğu konusunda bir bulgu bugüne kadar ortaya çıkmamıştır.
İnceleme sırasında damar içine ilaç verilmemektedir. Ancak, son yıllarda özellikle karın içindeki gaza bağlı veya herhangi bir nedenle net izlenemeyen damarların incelenmesinde; damarları daha ayrıntılı ortaya çıkaran ve herhangi bir yan etkisi olmayan ilaçlar da kullanılmaya başlanmıştır. Bunlara "ultrason kontrast maddesi" adı verilmektedir.
Kol ve bacak damarları
Atar ve toplar damarlardaki kireçlenme (damar sertliği) plaklarına bağlı oluşan darlık, pıhtı oluşumları ve toplar damarlarda yetmezlik (varisler) olup olmadığının saptanmasını sağlar. "Üst/alt ekstremite arteriyel ve/veya venöz Doppler" incelemesi adını alır.
Karaciğeri besleyen damarlar
Siroz v.b. hastalıklarda karaciğeri besleyen damarlarda meydana gelen değişiklikleri incelemek için kullanılır. "Portal Doppler" adını alır.
Böbreği besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda böbreği besleyen damarların ne düzeyde etkilendiğini saptamak için kullanılır. "Renal Doppler" adını alır.
Boyun damarları
Boyunda, beyine giden ana atar damar ile dallarında kireçlenme plaklarına bağlı oluşan darlıkları ya da beynin arka kesimini besleyen damarların akım miktarını saptamak için kullanılır. "Karotis ve vertebral sistem Doppler" adını alır.
Gebelerde, anneye ve fetuse ait damarlar
Son adet tarihine göre gelişme geriliği şüphesi olan fetüslerde, hipertansiyonu olan gebelerde kan akımının hızı ve özelliği incelenerek olası anomaliler saptanır. "Obstetrik Doppler" adını alır.
Erkeklerde testisleri besleyen damarlar
Testisleri besleyen damarlarda meydana gelen düzensiz genişlemeler damarlardaki yetmezliğe bağlıdır ve erkeklerde kısırlığın önemli bir sebebidir. Bu damarlara yönelik yapılan incelemede toplar damarlardaki olası yetmezlik (varisler) saptanabilir. "Skrotal ya da testis Doppleri" adını alır.
Gözü besleyen damarlar
Diabet, hipertansiyon vb hastalıklarda göz damarlarında meydana gelen değişikleri saptar. "Göz Doppleri" adını alır.
Vücudun herhangi bir bölgesinde oluşan bir kitlenen damarlanması
Bir kitleyi (tümör) besleyen damarların olup olmaması o kitlenin iyi huylu ya da kötü huylu olduğunu saptamada önemli bir kriterdir. Kitlenin çok kanlanması bu kitlenin habis özellik taşıdığının bir göstergesidir. "Kitleye yönelik Doppler" şeklinde adlandırılır.

Girişimsel radyoloji

Hazırlayan :Türk Radyoloji Derneği


Girişimsel radyoloji işlemleri, radyolog doktor, radyoloji teknisyeni ve hemşireden oluşan ekip tarafından gerçekleştirilir. Bu sayede birçok alanda hastalar, genel anestezi ve cerrahi riskine girmeksizin tanı ve tedavi olanağı bulmuştur.Girişimsel radyoloji bölümünce gerçekleştirilen işlemler, tanı ve tedaviye yöneliktir. Tüm radyolojik girişimsel işlemler, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, floroskopi gibi görüntüleme metodları eşliğinde gerçekleştirilir.
Hazırlık:

Genel olarak tüm radyolojik girşimsel işlemler için, işlemin bir gün öncesindeki gece yarısından sonra, alınması zorunlu ilaçlar dışında birşey yenilip içilmemelidir. Eğer bir hastalık sebebiyle devamlı ilaç kullanımı ( özellikle aspirin, warfarin gibi kan sulandırıcı ilaçlar) gerekiyorsa işlemden önce ilgili hekime danışılmalıdır. Ayrıca kalp hastalığı ve yüksek tansiyonu olanların radyoloğu uyarması gerekir. İşlemden önce bazı kan tahlilleri istenir. Bunlar, işlem sırasında oluşabilecek yan etkilere karşı tedbir almak amacıyla yapılır. İşlem için gerekli bazı iğne ve yardımcı cihazlar da önceden reçeteye yazılarak, hastadan getirmesi istenir. Bazı girişimsel işlemlerde iltihap gelişmesi ihtimaline karşı antibiyotik kullanılabilir. Bu ya işlemden bir süre önce ya da işlem sırasındad olur. Hangi yöntemin uygulanacağı önceden hastaya bildirilir ve reçeteye yazılır.
İşlem:
Radyolojik girişimsel işlemlerde; tansiyon ölçümü, damar yolu açılması, hastanın solunum ve dolaşım sistemlerinin takibi yapılır. Radyolog önceden elde edilmiş görüntüler üzerinde gerçekleştireceği işlemi planlar. Girişimsel işlem yapılacak bölge, temizliği takiben lokal anestetik maddeler ile uyuşturulur. Bu sırada hastanın bilinci açıktır ancak ağrı hissetmez.
Riskler: İncelemede başlıca riskler kanama gelişmesi ve lokal anestezik maddeye karşı allerji oluşmasıdır. Kanama riski için önceden kan tahlili yapılır. Kanama açısından riskli olanlara işlem yapılmaz veya mutlaka yapılması gerekiyorsa önceden bazı tedbirler alınır. Kan tahlilleri normal olan kişilerde kanama çok nadiren gelişir. İşlem sonrasında hastanın kontrol altında tutulmasının en belli başlı nedeni budur. Bu gözlem sırasında kanama gelişecek olursa radyologlar tarafından tedbir alınır.
Allerji ihtimaline karşı önceden hastanın bazı maddelere allerjisi olup olmadığı sorgulanır. Buna rağmen allerji gelişmesi durumunda, girişimsel radyoloji bölümünde hazır bulunan bazı ilaçlar ve oksijen ile hasta tedavi edilir.
Girişimsel işlemler:
Biyopsiler: Prostat, karaciğer, pankreas, akciğer, böbrek gibi organlardan veya bunların dışındaki tümöral oluşumlardan ultrason veya tomografi gibi olanaklar yardımıyla kesin tanıya ulaşılabilmesi parça alınması işlemidir. Parçalar uzun bir iğnenin istenen dokuya yerleştirilmesiyle alınır. Parça alımı ya 1-2 cm uzunluğunda ince doku şeklinde, ya da hücreler şeklindedir. İlkine "tru-cut" biyopsi, ikincisine "ince iğne aspirasyon biyopsisi" adı verilir. Alınan parçalar patoloji doktoru tarafından değerlendirilir. Değerlendirme süresi alınan parçaya ve dokuya göre 1 saat ile 5 gün arasındadır.
Sıvı drenajları:Görüntüleme eşliğinde özel iğneler ile cilt geçilerek, kist, apse gibi sıvı birikimlerinin boşaltılması ve buralara kateter yerleştirerek sürekli boşalmalarının sağlanması işlemidir. Bu yöntemle böbrek kistleri, kist hidatik gibi bir zamanlar ancak cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilen hastalıklar, kolaylıkla ortadan kaldırılabilir..
Perkütan nefrostomiler: Böbrek ve idrar yollarının taş, kitle ve benzeri nedenlerle ani tıkanması durumlarında böbrek fonksiyonların korumak amacıyla ciltten böbreğe kateter yerleştirerek idrar akımının böbrekten dışarıdaki bir idrar torbasına devamlılığının sağlanmasıdır.
Biliyer drenaj: Floroskopi eşliğinde ciltten ve karaciğerden geçilerek, iğne yardımıyla safra yollarına girilir. Amaç karaciğer, safra yolu, pankreas ve onikiparmak barsağı kökenli tümörler nedeni ile tıkanmış ve genişlemiş olan safra yollarının safra akımının devamını sağlamak amacı ile açılması veya bypass edilmesidir. Bu nedenle safra yollarının açılması amacı ile tıkanma bölgesindeki safra yoluna metal boru şeklindeki stent denilen araç konularak safra kanalının açılması ve safra akımının devamlılığı sağlanır. Eğer bu işlem başarılamazsa safra akımının devamlılığı vücut dışındaki bir torbaya safra kanalına kateter yerleştirilerek gerçekleştirilir. Böylece hastanın genişlemiş safra yollarından kaynaklanan ağrısı, sarılığı ve kaşıntısı azalmış olur ve tedavi için zaman kazanılır.
Ablasyon işlemleri: İstenmeyen dokuları ortadan kaldırmak amacıyla uygulanan işlemlerdir. Görüntüleme eşliğinde kist veya tümör içine ilaç verilmesi veya radyofrekans dalgaları uygulanması sonucu zaman içinde bu bölgedeki hedeflenen hücreler ölecek ve normal vücut dokusu ile yer değiştireceklerdir. Karaciğer, prostat ve troid tümörlerinin tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır.
İşlem sonrası:
Ortalama işlem süresi yaklaşık 30-90 dakika arasındadır. İşlem sonrası hastalar yaklaşık 2-4 saat hastanede takip edilirler. Bu süre içinde hasta hareketsiz olarak yatar. Bununla birlikte hastalar işlem sonrası geceyi hastanede de geçirebilirler. Bu yapılan işlemin şekline, işlemden sonra komplikasyon çıkıp çıkmamasına bağlıdır. Hastalar eve gönderilmeden önce bilgilendirilir ve kontrollere çağırılırlar.
Hangi radyolojik incelemeyi yaptırırsanız yaptırın, yanınızda eski incelemelerinizi götürmeyi unutmayın. Radyoloğunuzu ne kadar bilgilendirirseniz, alacağınız verim o kadar çok olacaktır.
Radyoloji bölümlerinde çeşitli alanlarda insan sağlığı için tehlikeli oranlarda radyasyon kullanılmaktadır. Bu bölgeler çeşitli uyarıcı işaretler ve tabelalarla belirlenmiştir. Hastaların ve özellikle de gebelerin bu işaretlere dikkat etmeleri ve bu bölgelere girmemeleri gerekmektedir.

5.26.2012

Fast food, aşırı mutsuz yapıyor



Montreal Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bir grup fareye aşırı yağlı, diğer gruba az yağlı yiyecekler verildi.

12 hafta sonunda fast food benzeri yiyeceklerle beslenen farelerin daha sakin, içine kapanık olduğu dahası stres hormonu seviyelerinin yükseldiği görüldü. Kanadalı araştırmacı Stephanie Fulton, “Sakinlik hayvanlarda depresyon belirtisidir. Yağlı yiyecekler beyinde uyuşturucu benzeri etki yapıp, anlık bir mutluluğun ardından uzun vadede aşırı mutsuzluğa yol açmaktadır” dedi.

Ameliyat olma burnun düşer




Tıpta son yıllarda kullanılan “soğuk ablasyon yöntemi” ile nefes almayı zorlaştıran ve “et büyümesi” olarak bilinen dokular, yapıya zarar vermeden küçültülüyor.
Burun içinde büyüyen dokulara 40-45 derecede ısı ile enerji verilen yöntemle, dokunun yeniden büyümesinin ve nefes almayı zorlaştırmasının önüne geçiliyor.
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Eğitim Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Murat Karaşen, Türkiye'de burun ameliyatlarının dünya standartlarında yapıldığını ifade etti. Toplumda “burun ameliyatı olma, burnun düşer” şeklinde yanlış kanıların bulunduğunu dile getiren Karaşen, gelişen teknolojiyle burun ameliyatlarında büyük başarılar sağlandığını belirtti.

Burnun ideal soluma için havanın temizlenmesi, ısıtılması, filtre edilmesi, basıncının ayarlanması ve nemlendirilmesi işlevini yürüttüğünü anlatan Karaşen, bu organın çeşitli nedenlerle bazen bu işlevlerini yerine getiremez hale gelebildiğini ve ideal solumanın gerçekleşemediğini söyledi.

Burunda oluşan sorunlardan birinin burnun iki boşluğunun arasındaki perde olan septumda doğuştan ya da kaza sonucu oluşan tek ya da çift taraflı eğrilikler olduğunu ifade eden Karaşen, deviasyon denilen bu durumun burnu tıkaması sonucu nefes almada sorunlar yaşandığını belirtti.

Deviasyonun ağır şiddette seyretmesi durumunda özellikle uyku sırasında ağız açık şekilde nefes alındığından burnun işlevini tam yürütemediğini belirten Karaşen, bunun sonucunda da faranjit, bronşit gibi enfeksiyonlardan uyku apnesine kadar giden durumların ortaya çıkabildiğini kaydetti.

YENİ TEKNİKLERLE KESİN ÇÖZÜM

Deviasyona tamponlu ve tamponsuz ameliyatlarla çare bulunabildiğini belirten Karaşen, şöyle konuştu:
“Toplumda 'burun ameliyatı olursan iki sene sonra eski haline döner' şeklinde görüşler var. Eğri kıkırdak düzeltildiğinde eski haline dönmemesi için artık birçok yeni teknik geliştirildi. Deviasyon ameliyatında eğri olan kısımları çizik atarak ya da eğri kısmı çok küçük parçalar halinde çıkararak veya düzeltip yeniden yerleştirerek düzeltiyoruz. Bu eğriliklerin bir daha geri dönüşü olmadan kesin çözülmesi için eğrilik olan bölgeye başka bir kıkırdaktan destek de koyabiliyoruz. Eğer burnun kıkırdak dokusu yeterli olmazsa kulaktan, kaburgalarda bulunan kıkırdaktan parça alıp eğrilik olan bölgeye naklediyoruz”

BURUNDAKİ ETLER İÇİN SOĞUK ABLASYON YÖNTEMİ 

Prof. Dr. Karaşen, burun tıkanıklığına sadece deviasyonun neden olmadığını, burun içinde et büyümesi denilen durumda da sıkıntıların yaşandığını kaydetti.
Burun içinde bu dokuların büyümesi halinde burun pasajının daralarak nefes almanın zorlaştığını anlatan Prof. Dr. Murat Karaşen, şu bilgileri verdi:
“Bu durumda kliniğimizde son teknolojileri kullanıyoruz. Burundaki et büyümesinin soğuk ablasyon denilen yöntemle enerji vererek büzüp küçültüyoruz. Yöntemin en önemli avantajı bu dokuların çıkarılması sırasında burnun işlev gören dokusunun korunması. Radyo frekansa göre daha üstün bir teknolojiye sahip olan bu yöntemi bir süredir uyguluyor ve çok başarılı sonuçlar alıyoruz. Radyo frekansta dokuya verdiğimiz ısı 75-80 derece olduğundan çevre dokulara zarar verebilir. Ancak soğuk ablasyonda 40-45 derece sıcaklıkta enerji verildiği için çevre dokular korunuyor. Bu dokuların yeniden büyümemesi için de işlemi birkaç kez tekrarlayabiliriz.”

5.24.2012

KIRIM KONGO HASTALIĞI CAN ALMAYI SÜRDÜRÜYOR!


ADETA 'ÖLÜM SEZONU' - Bahar ve yaz aylarının gelişiyle birlikte vatandaşların kene ısırmalarından şikayetleri de arttı. Ve ne yazık ki hastalıkla kenelerden, yanlış koparma, bilinçsiz davranma ve habersizce koparmalardan ötürü gecikmeyle birlikte bulaşmakta olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı yine can aldı. Niksar ilçemizde çobanlık yapan Ercan K. ile Çorum Uğurludağ'da çiftçilikle uğraşan Yücel Akbulut, KKKA Hastalığı sonucu kaldırıldıkları hastanede hayatını kaybetti.
Niksar’a bağlı Yolkonak beldesinde yaşayan Ercan K.'nin karnına18 gün önce  Reşadiye’nin bir köyünde kene yapıştığı ve keneyi kendisinin kopardığı öğrenildi. Bir müddet sonra rahatsızlanan Ercan K. önce Niksar Devlet Hastanesi'ne, oradan da Tokat Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Durumu daha da ağırlaşınca Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne sevk edildi. Evli ve 1 çocuk babası olan Ercan K. burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Çorum'da ise Uğurludağ ilçesine bağlı Küçükerikli köyünde yaşayan Yücel Akbulut bacağına yapışan keneye müdahale etmeyip Uğurludağ Devlet Hastanesi'ne gitti. Kenenin çıkartılmasının ardından Ankara'ya sevk edilen Akbulut hayatını kaybetti.
KKKA NEDİR?
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), 2002 yılının bahar ve yaz aylarında, bazı illerimizin kırsal kesiminde yaşayan insanlarda ortaya çıkmış olup, Bakanlığımızın yaptığı çalışmalar neticesinde 2003 yılının Ağustos Ayı'nda kesin olarak tanısı konan bir hastalıktır. Hastalık, daha önce ülkemizde görüldüğü bilinmeyen bir hastalık olduğundan, Tıp Fakültesi eğitim müfredatında bile yer almayan bir hastalık konumunda idi. Hatta Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanlık eğitiminde bile sadece yüzeysel olarak bahsedilen bir hastalıktı.
Hastalığın adının konmasının ardından, konunun uzmanlarını bir araya getiren Zoonoz Hastalıklar (Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi) Danışma Kurulu oluşturulmuş, aynı zamanda hastalık Türkiye Zoonoz Millî Komitesinin de gündemine alınmıştır. Söz konusu Komite ve Kurulun da tavsiyeleri doğrultusunda hastalıkla ilgili gerekli tüm tedbirler alınarak çalışmalara başlanmıştır.
Bugün için hastalıktan korunmada kullanılabilecek etkin ve uygulanabilir bir aşı ile hastalıkta kullanılabilecek etkili bir ilâç mevcut değildir. Hastaların tedavileri, başta çeşitli kan ürünleri olmak üzere, destek tedavi şeklinde yapılmaktadır. Bu nedenle, hastalık hakkında bilgi sahibi olmak ve aşağıda belirtilen önlemleri almak korunma açısından büyük önem taşımaktadır.
KIRIM-KONGO KANAMALI ATEŞİNDEN NASIL KORUNULMALIDIR?
Hayvanlarda kene mücadelesi yapılmalıdır. Hayvan barınakları kenelere karşı ilaçlanmalı, barınakların duvarları sıvanmalı ve badanaları yapılarak kenelerin buralarda yaşamaları engellenmelidir. Hayvanların ve insanların kanlarına veya diğer vücut sıvılarına eldivensiz temas edilmemelidir. Hayvan barınaklarına girdikten veya hayvanlarla temastan sonra, vücut kene yönünden muayene edilmeli, kene varsa uzaklaştırmalıdır. Çalı, çırpı, su kenarı veya gür otların bulunduğu alanlara piknik veya başka bir amaçla gidilmesi gerektiğinde pantolon paçaları çorap içine alınmalı ve dönüşte mutlaka vücut kene yönünden kontrol edilmeli, kene varsa uygun bir şekilde uzaklaştırılmalıdır. Bu tür yerlere gidildiğinde mümkünse çizme giyilmelidir.
Keneler vücuttan uzaklaştırılırken kopartılmamalı, bir cımbızla, kenenin vücuda yapıştığı kısmından tutulup çivi çıkarır gibi sağa sola oynatılarak çıkarılmalıdır.
Keneler, kesinlikle elle öldürülmemeli ve patlatılmamalıdır.
Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla, kenelerin üzerine sigara basmak veya kolonya ve gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır. Bu uygulamalar, kenelerin kusmasına sebep olabileceğinden, kusmuktaki virüsler, kenenin kan emmek için ısırdığı yerden vücuda girebilirler.
Kenelerin yaşama alanlarında bulunabilecek kişiler, repellent olarak bilinen böceksavar ilaçları vücutlarına sürerek veya elbiselerine emdirerek kullanabilirler.
Hasta olan kişilerin kullandığı malzemeler ve tuvaletler çamaşır suyu ile dezenfekte edilmelidir.

5.23.2012

Adaçayının Faydaları

Adaçayının faydaları nelerdir, adaçayının zararları nelerdir, adaçayının kullanım alanları 
ADAÇAYI: Dağların tepelerinde yabanî olarak kendiliğinden yetişen adaçayı, uzun yapraklı, açık yeşil renkli, oldukça keskin kokulu bir bitkidir. Yaz başında, haziran-temmuz gibi, çiçek açınca toplanır ve kurutulur. Taze yeşil yaprakları da kullanılabilir.
Adaçayının Yararları: Gaz söktürücü etkisi nedeniyle mide ve bağırsak gazlarını gidermede faydalıdır. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardım eder. Mide bulantısını keser. Uyarıcı etkisi ile kan dolaşımını hızlandırır ve vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Göğüs açıcı ve rahatlatıcı etkisi astım hastaları için yararlıdır. Dişleri beyazlatır ve güçlendirir. Sinir sistemi üzerinde etkilidir: Sakinlik verir, çok sinirli ve gerginlik içinde olanlara faydalıdır.

Adaçayı nasıl kullanılır? Adaçayı özellikle çayı yapılarak içilir. Ayrıca, yemeklere ve çorbalara tat ve koku vermek için de kullanılır. Banyo suyuna katılırsa vücuda zindelik verir. Özellikle hazmettirici ve gaz söktürücü özellikleri nedeniyle yemeklerden sonra içilmesi yararlıdır. Ada çayı suyu ile ağızda gargara yapılırsa bademcik, diş eti ve boğazlarda oluşan iltihaplar kısa sürede iyileşir.
Uyarı: Ada çayı fazla kullanıldığında tansiyon yükselebilir. Gebelik süresince ve emziren annelere tavsiye edilmez. Günde 3 fincandan fazla içilmemelidir.

Acı Kavunun Faydaları

Acı Kavun nedir, Acı Kavunun faydaları nelerdir, Acı Kavun  zararları nelerdir,
Acı Kavun (Ecballium elaterium): 1,5 metreye kadar boylanabilen, sarı çiçekli, otsu bir bitki ve bu bitkinin sulu meyveleridir. Eşek Hıyarı olarak da bilinir. İçerdiği en önemli madde Elaterin’dir.
Acı Kavunun Faydaları ve Etkileri: Acı Kavun sinüzit hastalığına karşı oldukça etkilidir. Kronik sinüzitte meyvesinin suyu suyla seyreltilip buruna damlatılırsa faydası görülür. Fakat çok zehirli bir bitki olduğu için doktor kontrolünde ve çok dikkatli kullanılmalıdır.

Acı Kavun Nasıl Kullanılır? Meyvesinin özsuyu ve kökleri kullanılır. Taze yaprakları hafif yaralanmalarda kanı durdurmaya yardımcı olur. Kökleri lapa haline getirilip egzama olan bölgeye sürülürse iyi gelir. Özsuyu sinüzüte karşı oldukça faydalı olmakla birlikte, şiddetli acı ve hatta ölümle sonuçlanabilecek zehirlenmelere neden olabilir.

basenleri eritmek :)


Basenler, alınan kiloların özellikle bu bölgede birikmesi sonucu tam anlamıyla bir kabus haline gelen vücut bölgeleridir. Sürekli olarak genişleyen bir yapıya sahip olması da bizleri çıldırtmaya yeter.
Aynaya baktığınızda “Denizkızı gibiyim” diyebilseniz de vücudunuzun hatlarını ortaya çıkaran bir pantolon giydiğinizde vücudunuzda en hoşunuza gitmeyen yerdir basenleriniz. Doğuştan gelen kas yapısı nedeni ile kimileri göbek kimileri ise basen bölgelerinden kilo alır. Genellikle basen ve kalçalardan kilo alan kadınların üst kısmının ince olduğu görülür.
Dengeli beslenme ve basen egzersizleri ile vücudunuzda istemediğiniz bölgelerden kurtulmanız mümkün. İnce bir bele sahip olmak için yapılacak yöntemler hakkında Spor Okulları Koordinatörü Funda Öztürk Alban, şu tavsiyeleri veriyor:
“Bu güzel havalarda yapılacak ilk şey en rahat spor ayakkabılarınızı giyip yürümek ve koşmaktır. İmkanlar dahilinde yüzme veya aerobik de yapılabilir. Ayrıca bisiklete binerek hem eğlenip hem de bacak kaslarımızı hareket ettirebiliriz.
Eğer bu koşulların hiçbiri mevcut değilse evde basit birkaç hareketle basen bölgesini çalıştırmak diğer bir alternatiftir. Evinizde bir spor alanı oluşturup gününüzü de ona göre planlarsanız haftada üç gün 15–20 dakikalık bir çalışmanın bile fark yarattığını görürsünüz."
 
Uygulayacağınız bu yöntemlerle basen ve kalça fazlalıklarınızdan kurtulacaksınız. Altı hafta içinde kalçanızdaki değişikliği fark edeceksiniz. İşte ipuçları…
Sihirli Yiyecekler
Hazırlayacağınız müslinin tadı oldukça leziz. İçeriğinde badem ve kurutulmuş meyveler ve tahıllar kadar pek çok vücudunuza faydalı gıdalar bulunuyor. Ancak hepsi bir araya getirildiğinde kalça bölgenizdeki yağları hızla eritip, sizi forma sokuyor. Hazırlanışına gelince: 2 fincan yulaf tanesi, 2 fincan kırılmış fındık, 1 fincan buğday, 1 fincan çekirdeksiz kuru üzüm, 1 fincan ay çiçek tohumu, 1 fincan badem, 1 fincan ince kıyılmış kuru kayısı.
Hazırlanışı
Malzemeleri karıştırıp, mikserden geçirin. Hazırladığınız karışımı tam 12 porsiyon olacak şekilde eşit parçalara ayırın. Her porsiyonda karışımı, bir bardak diyet süt ilave ederek tüketeceksiniz. Tabii üzerine yarım dilim muz da ekleyebilirsiniz.
Her Günkü Program
Kahvaltı: Bir porsiyon hazırladığınız müsli, bir fincan süt ve dilimlenmiş yarım dilim muz
Saat 11.00: Bir elma
Öğle: Bir porsiyon müsli ve yarım muz
Öğleden sonra: Bir avuç kuru üzüm
Ana öğün: Meyveyle birlikte temel gıdalar
Yatmadan önce: Bir portakal
Meyveler: Elma, kayısı, iki kurutulmuş erik, bir mango
Ana Öğünler
Pazartesi: Bir parça tavuk kanat ya da göğüs ızgara, yeşil salata ve bir meyve
Salı: İki yumurtalı omlet, domates ve rendelenmiş havuçla tüketilecek.
Çarşamba: Bir çay fincanı büyüklüğünde yer tutan spagetti. Bir meyve.
Perşembe: İnce dilimlenmiş bir tavuk göğsü. Haşlanmış havuçla servis yapılacak. Dilerseniz yanına haşlanmış brokoli de alabilirsiniz. Bir meyve.
Cuma: Ton balıklı yeşil salata. Bir adet katı pişmiş yumurta. Bir meyve.
Cumartesi: Bir parça hindi göğsü, mısırla karışık yeşil salata. Bir meyve.
Pazar: 3 dilim rosto edilmiş biftek, havuçlu brokoli salatası ve iki adet haşlanmış patates. Bir meyve.
Kilonuzu Korumak İçin Yapmanız Gerekenler
- Sık ama az yiyin.
- Aynı saatlerde yemek yiyin.
- Kahvaltısız çıkmayın.
- Tok karnına uyumayın.
- Okurken veya izlerken atıştırmayın.
- Yemekten önce su için.
- Çay, kahve gibi içecekleri az şekerli veya şekersiz için.
- Günde en az 15 dakika spor yapın.
- Mümkün olduğunca yürüyün.
- Yemek yerken küçük tabaklar kullanın.
- Kızartmalardan uzak durun.
- Stresten uzak durun.

5.21.2012

Menopozun doğal ilacı

Günümüz tıbbında yapılan araştırmalar sonucu yiyeceklerin sadece günlük ihtiyacımız olan enerjiyi, vitamini ve minerali içermediğini, aynı zamanda bazı yiyeceklerin bazı hastalık gurubuna karşı koruyucu oldukları gösterilmiştir.

 Beslenmenin yanı sıra vücudumuza olumlu katkıları olan böyle besinlere fonksiyonel besinler denir. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya fonksiyonel besinlerle ilgili bilgi veriyor.
 
Fonksiyonel besinler, hiç işlem görmemiş doğal bir besin olabileceği gibi fonksiyonel bir besinle zenginleştirilmiş bir besin de olabilir. Örneğin omega-3’ü direkt balıktan alabileceğimiz gibi, omega-3’le zenginleştirilmiş yem yiyen tavukların ürettiği Omega-3’lü yumurtaları yiyerek de alabiliriz. Fonksiyonel besinler direkt olarak ilaç yerine geçmez ancak uzun vadeli düzenli kullanımlarında kalp hastalıkları, kemik erimesi, tiroid hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu oldukları bilinmektedir.
 
MENOPOZU HAFİF ATLATMANIN ANAHTARI: BİTKİSEL ÖSTROJENLER
 
BİTKİSEL ÖSTROJENLER (FİTOÖSTROJENLER) : Vücudumuzdaki östrojen hormonu; kadın ve erkekte üreme sisteminin işleyişinde, kemik sağlığında, kalp-damar sisteminde, çeşitli kanserlere karşı vücudu korumada, derinin parlaklığı ve gençliğinde önemli rol oynar. Belirli bir yaştan sonra östrojenin azalması ile bu sistemlerde yavaşlama ve çeşitli hastalıklara karşı yatkınlık artar.
 
Fitoöstrojenler  hem östrojen benzeri hem de östrojene karşıt etki yaparlar. Yani vücutta aşırı östrojen varsa östrojen reseptörlerine bağlanarak östrojenin fazla etkisini giderirler, vücutta az östrojen varsa östrojen gibi etki gösterirler.
 
MEME KANSERİ VARSA DİKKAT!
 
Fitoöstrojenlerin  en yaygın iki grubu; İzoflavonlar ve lignanlardır. İzoflavonlar özellikle soya fasulyesi, kuru fasulye, mercimek, bezelye, sebze, çay ve şarapta bulunur. Lignanlar ise; tüm tahıl ürünleri, keten tohumu, susam, ay çekirdeği, yer fıstığı, zeytin gibi yağlı yemişler, kiraz, şeftali, erik, elma, armut, havuç, brokoli, soğan, sarımsak, rezene, ahududu, böğürtlen ve şerbetçiotunda bulunur. Bira yapımında şerbetçiotu kullanıldığından dolayı bira da lignan bakımından zengindir.
Genel olarak ister izoflavon olsun ister lignan olsun bitkisel östrojenler  hormon bağımlı kanserlerin (meme, rahim, testis ve prostat kanseri gibi ) gelişmesini önler. Ancak meme kanseri tanısı almış bir hastaya fitoöstrojen  verilmemelidir.
 
Fitoöstrojen  çok kuvvetli antioksidanlardır. Menopoz sonrası ortaya çıkan kemik erimesinin esas nedeni vücuttaki östrojen eksikliğidir. 6 Ay süre ile günde 40 gram soya proteini tüketimi; Kemik mineral dansitesini artırır. Sadece günde 25 gram soya proteini tüketimi bile kötü kolesterol olan LDL’yi %12,9 oranında azaltır, iyi kolesterol olan HDL’yi ise %2,4 oranında bir artırır. Koroner kalp hastalıklarından korur. Aynı zamanda menopozdan sonra ortaya çıkan sıcak basması, terleme, sinirlilik gibi semptomları da azaltır.
 
Asyalı kadınlarda; meme kanserinin, kemik erimesinin, kalp-damar hastalıklarının ve menopoz semptomlarının batılı hemcinslerine göre daha az görülmesinin nedeni soya proteinini temel besin maddesi olarak kullanmalarından kaynaklanmaktadır.
 
Ancak gerek menopoz olsun gerek kalp damar hastalıkları olsun gerek  yukarıda bahsettiğimiz diğer hastalıklar olsun tek başına fitoöstrojen kullanmak bu hastalıkları tedavi etmez. Tıbbi tedavi ve fitoöstrojen kullanım gerekliliğine doktorunuz karar vermelidir. 

Peeling için 8 neden

Deri yüzeyindeki hasarlı tabakanın kaldırılıp alttaki hasarsız tabakanın canlandırılması anlamına gelen 'peeling' yöntemi; kadınlar arasında oldukça gözde.

UZMANLAR DEĞERLENDİRSİN 
Acıbadem Ataşehir Tıp Merkezi'nden Dermatoloji Uzmanı Dr. Zambak Dal; peeling işlemlerinin uygulanma amacına bağlı olarak ergenlik döneminden itibaren her yaşta yapılabileceğini belirterek ekliyor: "En iyi sonuçların alınabilmesi için; peeling yönteminin ve sıklığının deri hastalıkları uzmanlarınca değerlendirilmesi gerekir." Yüzeysel peeling'lerin 1-2 hafta, orta derecedeki peeling'lerin ise 3-6 ay aralıklarla yapılması öneren Dal, peeling'in çözüm olduğu sorunları da maddeleştirdi:

1) İnce kırışıklıkların giderilmesi.
2) Kalın kırışıklıkların inceltilmesi.
3) Lekelerin azaltılması.
4) Cilde canlılık kazandırılması.
5) Parlak bir cilt oluşturulması.
6) Cildin dokusunun yumuşatılması.
7) Sivilce ve sivilce izlerinin hafifletilmesi.
8) Ciltte oluşmuş bazı kızarıklık ve kabuklanmaların tedavisi.

5.20.2012

Bal Kabağı Maskesi


Cildimize bakım yaptıkça o da bize hep canlı ve sağlıklı yüzünü gösteriyor. O zaman biz ona hak ettiği değeri verelim o da bize hep istediğimiz gibi görünsün. Bunu yapmak çok da zor değil. Doğanın sunduğu imkanları doğru şekilde kullanarak dileğimize ulaşmak mümkün ;)

Şemş Aslan Bal Kabağı Maskesi
Ayurveda Uzmanı Şems Aslan, Harika bir maske tarifi verdi.
GEREKLİ MALZEMELER;
*1 çay kaşığı bal kabağın çekirdekleri(çiğ olacak) ,
*1 tatlı kaşığı Su ve ya süt ,
* Yarım çay kaşığı bal ,
HAZIRLANIŞI VE KULLANIM ŞEKLİ :1çay kaşığı bal kabağı içini çekirdekleri havanda ezin,1 tatlı kaşığı su ve ya sütü ekleyip karıştırın ve balıda ekleyin bir kasedeye koyup 2-3 saat dolapta bekleyin.Lekeler,çiller açılana kadar bu kürü uygulayın…
FAYDASI : Açık gözenekler, kış sonrasında sararmış ciltlere, eskiden sıkılmış sivilcelere yani hepsi birleşmiş leke yapmış.
3’ü bir arada olacak yani hem cildi sıkılaştıracak, hem lekelerle savaş hemde göz altındaki morluklara iyi gelen ve ilk defa açıkladığı müthiş bal kabağı maskesi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız