Pages

Ads 468x60px

7.10.2012

Göbek yağlarından kurtulun.

Ne kadar kilo verirseniz verin, karın yağlarınız yerinde sabit mi duruyor? Kışın bol kıyafetler ve hırkalar ile saklamayı başardığınız göbeğiniz havalar ısınınca daha görünür hale gelip sizi rahatsız mı ediyor? Yalnız değilsiniz, çünkü göbek sorunu giderek büyüyor.
Üstelik göbek yalnızca estetik bir problem değil; bozulan sağlığınızın gerçek bir göstergesidir. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Yeşim Çelik, karın bölgesi yağlanmasını önlemenin yolları hakkında bilgi verdi.

Özellikle kalp hastalıkları,metabolik sendrom ve Tip 2 diyabetin sık gözlendiği bu kişilerde yağlanmayı azaltmak için doktor ve diyetisyen kontrolü şarttır. Çünkü bu bireylerde oluşan hormon bozukluklarında ilaç tedavisi gerekebilir.  Diyet tedavisi karın ve bel çevresi yağlanmasını azaltır bu rahatsızlıkların oluşum riskini ortadan kaldırır.

1.ADIM: Karın ve  bel çevresi yağlanmasının nedenini araştırmak

 - Vücutta yağlanma oranının yüksek olması sağlık problemlerinin var olmasında tek başına bir etken değildir. Fakat “abdominal yağlanma” olarak tanımladığımız karın bölgesi yağlanmasının oluşmasında altta insülin direnci, kortizol fazlalığı, hipotiroidi, Cushing ( böbrek üstü hormonların fazla çalışması ) gibi sağlık sorunlarının olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
 - Yağlanma sebeplerinden bir diğeri de gıda alımında dengesiz tüketimdir.
 - Menopoz dönemi de yağlanmanın vücutta fizyolojik olarak arttığı ve tetiklediği bir dönemdir.
 - Hareketsizlik ve buna bağlı enerji harcamada azalma karın bölgesi yağlanmasına zemin hazırlar.
 - Fazla alkol tüketimi de bel çevresi yağlanmayı artırmaktadır.
 - Kronik stres, bel çevresinde yağlanmaya en önemli nedenlerdendir.


2.ADIM:  Nedeni bulduktan sonra çözüme yönelmek gerekir

Karın ve bel çevresi yağlanmasının sebeplerini öğrenmek için gerekli tahliller yaptırılıp, hormonal bir sebep var ise ilaç tedavisi başlar. Bununla birlikte kilo fazlası olanlarda bel çevresi yağlarını azaltmaya yönelik diyetisyen kontrolünde diyete başlanır.

“Ben hiç yağlı şeyler yemiyorum, yemeklerimi zeytinyağlı yapıyorum, evimize margarin tereyağı hiç girmez… Fakat vücudum yağlanıyor? ”… Bilinmesi gereken en önemli gerçek vücutta oluşan yağ ile tüketilen yağ farklı şeylerdir. Vücut yağı; yağ ve yağlı gıdaları tüketme dışında örneğin, simit, börek gibi hamur işi besinler, meşrubatlar, bisküvi, cips, gofret, tatlılar, hazır et suları, salata sosları gibi daha sayabileceğimiz karbonhidrat ve proteinli gıdaların gereğinden fazla tüketilmesi sonucunda da vücutta artar, karın ve bel çevresinde depolanır.
 

Karın çevresinde oluşan yağlardan lipoliz, mezoterapi ve liposuction benzeri yöntemlerle ancak geçici olarak çözüm bulabilirsiniz. Bu konunun uzmanları da karın ve bel bölgesi yağlanması yüksek olan kişilerde öncelikle fazla kiloların verilmesini vurgulamaktadırlar. Yapılan yağ analizlerinde kişilerde abdominal yağlanma dışında bacak, kalça, gövde ve kollarda da yağ yüzdelerinin beldeki kadar yüksek hatta bazen beldekine oranla daha yüksek yağ yüzdelerine sahip olduğu görülmektedir. Yani kişi kilo alımı sırasında sadece karından yağ almış olduğunu görünüşünde hissetse bile ölçümler diğer bölgelerde de yağın kasa oranla olması gerekenden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu sebeple bu kişilerde genel yağlanmayı düşürecek şekilde diyet yapılarak vücudun tüm bölgelerinde yağ kaybı hedeflenecek şekilde kilo verimi sağlanır.

Genel beslenmelerde yapılan en büyük hatalar;

 - Akşam sadece meyve yiyip yatmak, saat 18.00’den sonra yemek yememek, kahvaltı ve öğle gibi ana öğünleri atlamak, diyette hiç ekmek yememek, ara öğün yapmamak, yüksek karbonhidratlı besinleri diyette çok sık almak.
 - Pilav, makarna, tatlı, mantı, çorba ve börek gibi yemekleri aynı öğünde bir arada tüketmek.
 - Kuruyemiş, kuru meyve gibi gıdaları gereğinden fazla yemek,
 - Light gıdaları kilo aldırmaz düşüncesi ile fazla miktarda kullanmak.
 - Herkesin alması gereken kalori farklıdır. Herkesin yiyebileceği bir porsiyon ölçüsü vardır. Bir besini gereğinden fazla tüketmek de diyetten tamamen çıkarmak da doğru bir hareket değildir. Uzun açlıklar başta karın bölgesi olmak üzere yağlanmayı artırır. Önemli olan sık aralıklarla yeterli miktarda tüketmeyi öğrenmektir.

Bol bol yürüyün ve yüzün

Egzersiz yapmak vücutta genel yağlanmayı azaltan en önemli parametrelerden bir tanesidir. Özellikle yürüyüş ya da yüzme vücutta hem bölgesel hem genel yağlanmayı düşüren iki spor şeklidir. Haftada 4 kez 35-45 dakika tempolu aralıksız yapılan aktivite yağlanmayı azaltır.  

Karma Ciltler için Nane Maskesi

Cildimiz yaşadıklarımızı en çabuk yansıtan yerdir. Yorgunluğumuzu, hava koşullarını ve birçok olumsuz etkenin yan yana geldiği zamanlarda cildimiz savunmaya geçse de yenik düşebilir. Sizler için bu yorgun ciltleri rahatlatacak bir maske yayınlıyoruz. Cildiniz iyi bakımı hak ediyor!



Yorgun Ciltler için Nane Maskesi
Nane maskesi:
Nane cildinizi hem serinletir hem de canlandırır. Yorgun cildinizi kendine getirir ve rahatlatır. Karma ciltler ile ve yorgun ciltlere iyi gelmektedir.
Bir tatlı kaşığı naneyi bir cezvede yaklaşık bir fincan su ile demledikten sonra soğumasını bekleyin.
Ardından 1 çorba kaşığı demlenmiş nane ile iki kahve kaşığı nemlendirici krem ile karıştırın.
Yüzünüze maske olarak uygulayarak 10 dakika bekleyin.
Bu uygulamayı haftada üç kere tekrar edin.

ANNE SÜTÜNÜN ARTMASI İÇİN

ANNE SÜTÜNÜN ARTMASI İÇİN
Şimdi sizlere anne sütünün artması için birkaç öneride bulunacağım. Özellikle incir-havuç ve taze beyaz dut oldukça güçlü arttırıcılardır. Bebeklerini emziren annelere ilk olarak incir-havuç karışımını tavsiye ediyorum. Hazırlanışı ise ;
Taze beyaz üzüm , dereotu, taze incir veya kurutulmuş incir, taze beyaz dut, haşlanmış taze beyaz dut kurusu, incir-havuç .
Diğer yardımcı olan karışımlar ise ;
Anason, kereviz, çilek , balkabağı, taze kereviz yaprakları, kıvırcık salata ,sumak.
** İlk olarak: günde iki porsiyon taze beyaz üzüm tüketin. Bu anne sütünü artıracaktır.
** İkincisi ise : sabah akşam yemeklerden önce yiyeceğiniz dere otu anne sütünün artmasını sağlar.
**Üçüncüsü ise : haşlanmış kuru incir suyunu için. 8-9 adet kuru inciri ½ lt. suda 10 dk kadar haşlayın. Bu suyu ikiye ayırın. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez için.
** Dördüncü olarak : ½ lt. kaynar suyun içine 8-9 adet kuru inciri ikiye bölün ve atın. Ağzını kapatın ve kısık ateşte 5 dk. boyunca kaynatın. geçen 5 dk. dan sonra içine 1 adet havucu dilimleyin. Ağzı kapalı şekilde 3 dk. daha kaynatın. Ilıtın ve süzün. 21 gün boyunca öğleden önce ve öğleden sonra aç yada tok karına 1 su bardağı bu karışımdan için.
Önemli bir noktaya değinmek gerekirse; Bu karışımlar aynı anda uygulanmamalıdır. İncir-havuç karışımı hariç olarak uygulama süresi bir hafta kadardır. Bir hafta sonunda bırakmanız gerekecektir.

20 ilde kene seferberliği

Sağlık Bakanlığı, havaların ısınmasıyla görülmeye başlanan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına karşı 20 riskli ilde “seferberlik” ilan etti.

Bu illerin sınırları içinde 2002'den bu yana vaka çıkan birinci derece riskli 3 bine yakın köyde 10 gün içinde 10 bin sağlık personeliyle KKKA ile ilgili çalışma yapılacak.

Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Torunoğlu, bakanlığın bu yıl KKKA hastalığına karşı yürüttüğü çalışmalarla ilgili bilgi verdi.

KKKA vakalarının bu yıl daha erken görülmeye başlandığını, şimdiye kadar 180 vakadan 18'inin hayatını kaybettiğini bildiren Torunoğlu, “Sezon başında hafif vakalar sağlık kurumlarına başvurmuyor. Daha ağır vakalar başvuruyor, ölümler de zaten bunlar arasından görülüyor. Bu yüzden sayı yüksek gibi gözüküyor, ama zamanla her yıl gibi trendine giriyor” diye konuştu.

Geçen yıl KKKA hastalığı görülen illerde yoğun bilgilendirme çalışmaları yaptıklarını, bu yıl bu çalışmaların daha organize şekilde yürütüleceğini kaydeden Torunoğlu, şunları söyledi:

“2002'den bu yana vaka görülen 20 riskli il belirledik. KKKA riski açısından hiç değişmeyen Kelkit Vadisi üzerindeki bu iller Tokat, Sivas, Yozgat, Amasya, Kastamonu, Çankırı, Artvin, Erzurum, Erzincan, Ardahan, Samsun, Bolu, Karabük, Giresun, Bingöl, Tunceli, Ordu, Çorum, Gümüşhane ve Bayburt. Bu illerin sınırları içindeki köyleri de risk açısından üç bölgeye ayırdık. Birinci riskli bölgede bugüne kadar vaka çıkan 3 bine yakın köy var. İkinci riskli bölgede bunlara komşu köyler, üçüncü riskli bölgede ise diğerleri yer alıyor.

300 bin hanenin bulunduğu ve 1,5 milyon kişinin yaşadığı birinci riskli bölgedeki köylerde, yoğun bir eğitim programı başlatacağız. Bu köylerde 10 günde 10 bin sağlık personeliyle adeta seferberlik uygulayacağız.”

KENE KORUMA VE EĞİTİM SETLERİ DAĞITILACAK

Birinci derece riskli bölgedeki bu yerlerde 7 yaşından büyük herkese içinde bir çift eldiven, kene çıkarma kartı ve broşürün bulunduğu kene koruma ve eğitim setleri dağıtılacağını belirten Torunoğlu, ayrıca uzmanlar tarafından 15'er günlük aralarla 3'er kez eğitim de verileceğini bildirdi.

Torunoğlu, ikinci derece riskli bölgelerde yüz yüze, üçüncü derece riskli bölgelerde de okul, cami ve köy kahvesi gibi yerlerde toplu eğitimler verileceğini söyledi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile riskli illerdeki besi hayvanlarının ilaçlanması için de çalışma yürüttüklerini bildiren Torunoğlu, kene popülasyonunun azaltılmasına yönelik bu çalışma kapsamında söz konusu hayvanların üç haftada bir olmak üzere toplam dört kez aşılanacağını kaydetti.

KENE HEMEN ÇIKARILMALI

Hastalığın genellikle tarla ve bahçe gibi yerlerde çalışan 20-45 yaş arasındaki kişilerde görüldüğünü anlatan Torunoğlu, verilecek eğitimlerde alınması gereken önlemlere dikkat çekileceğini belirtti.

Alınması gereken tedbirlerin başında, kenelerin vücuda girmesini önleyecek giysi seçimi geldiğini bildiren Torunoğlu, bu parazitlerin vücuda daha çok girdiği paça ve kol ağzı gibi yerlerin kapatılmasının önem taşıdığını söyledi.

Riskli bölgelerdekiler için “İş giysisi” kavramının oturtulmasının da önlemlerden biri olduğunu ifade eden Torunoğlu, “Tarladan eve dönen kişiler giysilerine yapışan kenelerin vücuda tutunmasını önlemek için giysilerini değiştirmeli ve vücutlarını kontrol etmelidir. Çünkü KKKA'ya yol açan keneler sıçrayamaz, ancak vücuda giysilerin açık bölümlerinden girerek tutunur. Vücut ve giysi kontrolü yapılırsa kenelerin tespiti kolay olur” diye konuştu.

Vücuda tutunan kenenin hemen çıkarılması gerektiğini dile getiren Torunoğlu, “Önemli olan bu keneyi çıplak elle çıkarmamaktır. Bir sağlık kuruluşuna gidip çıkarmak zaman alabileceği için kenenin vücuttan hemen uzaklaştırılmasında fayda vardır. Aksi halde kişiler geç kalıyor ve hastalık ortaya çıkıyor” uyarısını dile getirdi.

AŞI ÇALIŞMALARI

KKKA hastalığını geçirenlerin aynı hastalığa ikinci kez yakalanmadığını, bunun aşı çalışmaları için umut verici olduğunu belirten Torunoğlu, “Dünyada henüz KKKA'ya karşı bir aşı yok. Bakanlığımızın desteğiyle bir aşı geliştirilmesi üzerinde çalışılıyor, ama bir aşının geliştirilmesi yıllar alacağı için keneye karşı önlemlerin halka iyi anlatılması büyük önem taşıyor” dedi.

Geçmiş yıllarda hastalığı geçiren kişilerin kanlarından elde edilen serumun bazı hastalarda denendiğini ve olumlu sonuçlar alındığını hatırlatan Torunoğlu, bununla ilgili yeni bir çalışma başlatılıp başlatılmaması konusunda henüz bilim kurulunun bir kararının bulunmadığına dikkati çekti.

PİKNİĞE AÇIK RENK ÖRTÜYLE GİDİN

Kırsal kesimde riskli bölgelerde yeterli duyarlılık oluşmamasına rağmen, risk olmayan büyük şehirlerde aşırı bir duyarlılık yaşandığını işaret eden Torunoğlu, şöyle devam etti:
“KKKA'ya neden olan kene türü zaten belli. Bu da belirlediğimiz yerlerde görülüyor. Orta Anadolu'da, örneğin Ankara'nın bazı ilçelerindeki ormanlık bölgelerde de bu türe rastlanıyor, ama büyük şehir merkezlerinde KKKA'ya yol açan kene türüne rastlanmıyor. Bu nedenle gereksiz bir panik yaşanıyor. Yine de vatandaşlarımız pikniğe giderken açık renk giysi giysinler, hatta açık renk örtü götürsünler ki keneleri kolay fark edebilsinler. Bir de eve döndükten sonra vücut muayenelerini unutmasınlar.”

“Kene kovucuların korunmada etkili olup olmadığı” sorusu üzerine Torunoğlu, bunların etkili olabilmesi için bütün giysiye yedirilmesi gerektiğini vurguladı.
Giysinin belirli bir bölgesine sürülen kovucuların keneleri daha da saldırgan hale getirebildiğini kaydeden Torunoğlu, “Kene kovucular tüm giysiye yedirilirse keneleri etkisiz hale getirebiliyor. Aksi halde bir faydası olmuyor” dedi.

7.08.2012

Windows 7 Kurulumu (Resimli Anlatım)

Windows 7 Kurulumu (Resimli Anlatım)
Windows 7 CD’mizi bilgisayarımızın CD-ROM’una yerleştiriyoruz ve kuruluma başlıyoruz.
Windows Yükleniyor...
 Dilimizi Türkçe seçiyoruz.
 Install Now diyip geçiyoruz.
 I accept the lisans terms. kutucuğunu işaretliyip şartları kabul ediyoruz. Next ..
Bilgisayarımız Windows Vista ise format atmamıza gerek yoktur. Buradan UpGrade seçeneğini seçerek UpGrade edebiliriz. Windows XP’de ise UpGrade özelliğini desteklememektedir. Bu yüzden Custom (advanced) tıklayıp kurulumumuza devam ediyoruz.
Windows 7 ’yi hangi diskimize kuracağımızı belirliyoruz.
 Windows 7 Ultima kurulumumuz başladı. Arkamıza yaslanıp bekliyoruz..
Bilgisayarımız reset attıktan sonra ilk Windows 7 Ultima görüntüsünü görmüş olmalısınız.
Aktivasyon kodumuz varsa giriyoruz. Yoksa girmeden Next diyoruz.
ilk baştaki seçenek olan Use recommended setting seçip devam ediyoruz.
Tarih ayarlarımız doğru olmalı. Siz yinede kontrol ettikten sonra Next diyin.
Etrafımızda ki Wireless bağlantılar otomatik olarak karşımıza çıkar.
Network (Bağlantı) tipimizi belirtiyoruz. Resimlerde de gördüğünüz gibi ilk seçenek ev kullanıcıları için, ikinci seçenek ofis çalışanları için, üçüncü seçenek cafe, market, şarküteri vs. iş hanları içindir. Kendimizde uygun olanı seçiyoruz
Ev kullanıcıları seçildiğinde yukardaki gibi ekran çıkıcaktır.
 Oluşturmuş olduğunuz Network(Bağlantı) ağınızda hangi klasörleri paylaşıma açacağınızı bu kısımda seçiyoruz. Bu işlemleri daha sonrada yapabilirsiniz.
Ayarlarımızı yaptık. Tekrar arkamıza yaslanıp bekliyoruz..
Kurulum Tamam Kolay Gelsin.
Windows 7 Kurulumu (Resimli Anlatım)

7.07.2012

Gençlik iksirinin formülü


Herkes genç kalmanın formülü olsun ister. “Sağlık ve güzellik konularında E=mc2 gibi bir sonuç elde edemezsiniz ama yaklaşırsınız. Buna da içinizdeki çocuğu öldürmeyerek başlayabilirsiniz” diyen Dermatolog Dr. Yasemin Fatih Amato, genç kalmak için bazı önerilerde bulundu.
“Gençlik iksiri formülü nedir?” diye düşünürsek bunun cevabı; spor, düzenli ve sağlıklı beslenmedir. Özellikle spor sırasında mutluluk hormonu salınımı artar. Bazı araştırmalarda ise çikolata yenirken salgılanan hormon ile spor yapılırken ortaya çıkan hormonun aynı olduğu görülmüştür.
Spor yaptıktan sonra iyi bir uyku çekmenin de yaşlanmayı geciktirdiği görülmektedir. Düzenli bir uyku için erken kalkmak, gün içinde durmadan hareketli bir yaşam sürdürmek ve en önemlisi gece belli bir saatten sonra elektronik aletlerden uzak durmak gerekir.
Ayrıca içinizdeki çocuk, bol bol gülüp, hemen affetmeyi bilmeli. Yani sağlıklı kalabilmek için affetmeyi öğrenmeliyiz.
Genç kalmak için beslenmedeki püf noktalar
- Günlük 4- 5 porsiyon civarında meyve ve sebze tüketmeye çalışın. Taze tüketmenizi öneririz.
GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İSTİYORSANIZ SEBZE TABAĞINDAN OLUŞAN BU TARİF TAM SİZE GÖRE!
- Yemeklerinizdeki yağ miktarını düşürün, bir avucu geçmeyecek şekilde badem, ceviz ve fındık tüketebilirsiniz.
- Günde 2-3 litre su tüketmeye çalışın.
- Haftanın 3 günü balık yemeye gayret edin.
- Tahıl ürünlerinin doğala en yakın olanını tüketin, rafine gıdalardan uzak durun.
Genç kalabilmenin sırrı bu organlara iyi bakmaktan geçiyor:
Kalp: Aşk ile seks gençliğin iksiridir. Sağlıklı beslenmenin dışında düzenli bir cinsel hayat kalp sağlınız için gereklidir. Aynı şekilde günde 1 kadeh içilen kırmızı şarap da damarlarınız için önemlidir. Aşk ve seks stresin olumsuz etkilerini sıfırlar. Çağımızın hastalığını tanımlarken stresi hep anlatıyoruz. Stres kanın pıhtılaşmasına, dolayısıyla da kalp krizine yol açan adrenalin hormonunun yüksek seviyede salgılanmasını sağlar. Bu yüzden mutlu çiftler az stresli uzun ömürlü olurlar.
Kemikler: Spor yaparken kuvvetlendirici egzersizler iskeleti güçlendirir. Çünkü kemiklerimiz 40’lı yaşlardan itibaren her yıl yüzde 1, menopoz ile yüzde 6’lar civarında azalır. Erken önlem ileride kemiklerimizin sağlamlığı için önemlidir.
Dizler: Vücudumuzdaki en hareketli bölgemizdir. Neredeyse onlar kadar fazla çalışan bir organ yoktur. Yaşlandığınızda bile merdivenleri rahat çıkmak istiyorsanız şimdiden onlara özen göstermelisiniz. Hareketsiz kalmak dizlerimizi dinlendirmez aksine daha fazla yorar.
Omurga: Bel ağrısını çekmeyen insan nerdeyse yok gibidir. Zaten yapılan araştırmalarda insanların yüzde 80’nin hayatları boyunca en az bir kez bu ağrıyı çektiğidir. Bu ağrıların çoğunluğu zamanla geçse bile sorunlarla uğraşmamız uzun sürebiliyor. Böyle durumda olan kişiler için pilates birebirdir.
Böbrekler: Bitkisel ürünler vücudumuzda detoks etkisi yaratır. Özellikle böbrekler vücudumuzun arıtma tesisleridir. Üre ve atıkları kandan süzerek, idrar ile birlikte vücut dışına atılmasını sağlarlar.
Karaciğer: Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenlemek, kandaki şeker miktarını ayarlamak, vücuda su üretmek ve daha pek çok görevini yerine getirebilmek için karaciğer 24 saat boyunca durmadan çalışır. Bu sistem aksamaya başladığı andan itibaren iltihaplanma ve siroz gibi rahatsızlıklar meydana gelir.
Genç kalmanın sırrı vücuda spor ve sağlıklı beslenme ile bakmaktır. Bunun dışında büyük bir kısmı psikolojiktir. Psikolojik olarak genç kalabilmek çocuk ruhunuzu kaybetmemekten geçiyor.  

Şifa, enginarın kalbinde!


Enginar aslında olgunlaşmamış bir çiçek tomurcuğudur. Olgunlaşmasına izin verilmeden enginardan faydalanmamız gerekir. Diyetisyen Çağlayan Şahin, enginarın bilinmeyen faydalarını anlattı.
Enginarın tam ortasında herkesi rahatsız eden, yenmeyen tüylü diken benzeri bir doku vardır. Eğer izin verilirde olgunlaşırsa çiçeğe dönüşen işte bu dokudur. İçerisinde ‘enginarın kalbi’ denilen bir yer vardır. Etrafındaki yapraklar ve tüylü doku çıkarıldığında bu kalbe ulaşılır ve en dişe dokunur yeri bu kısmıdır. Yapraklarının da uygun bir pişirme yöntemiyle tüketimi mümkündür.
Besin değerine bakıldığında kalori anlamında bizi çok zorlamayacak bir besin olduğunu da görüyoruz. Bir büyük enginarın kalorisi 25 kalori civarındadır ve eser miktarda yağ içerir. İçerisinde 170 mg potasyum, bol miktarda c vitamini, folat, magnezyum ve posa vardır.
Kolesterol ve enginar
Enginar, karaciğerdeki safra salgısını destekleyerek kolesterol atımını artırır ve karaciğerin kolesterol üretimini azaltır. Enginarın hoş acı tadını veren ve genellikle yapraklarında yoğunlaşan “cynarin”in ise 1970’lerde kolesterol düşürdüğü keşfedilmiştir. Ayrıca yine içerisinde bulunan “luteolin” adı verilen maddenin kötü kolesterol olarak da bilinen LDL kolesterolü düşürdüğü bazı araştırmalarla desteklenmiştir.
KOLESTEROL DENGELEYİCİ ENGİNAR İLE LEZİZ BİR YEMEK. ZEYTİNYAĞLI ENGİNAR TARİFİ İÇİN TIKLAYIN!
İrritabl barsak sendromu ve enginar
Enginar yapraklarının irritabl barsak sendromu yaşayan kişilerde hastalığa bağlı belirtileri azalttığı görülmüştür. 208 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada enginar yaprak ekstresinin irritabl barsak sendromu tedavisinde olumlu sonuçlar verdiği görülmüştür.
Karın ağrısı ve enginar
Hazımsızlık ve karın ağrısıyla seyreden dispepsi rahatsızlığı, genellikle safra kesesinden
salgılanan safranın yetersiz salgılanmasına bağlanır. Yapılan araştırmalar enginar yaprağı ekstresinin bu salgıyı uyardığını göstermektedir.
Karaciğer fonksiyonları ve enginar
Enginar bitkisi devedikeni ailesindendir. Bu aile genel olarak karaciğer ve safrakesesinin korunmasında çok etkilidir. Karaciğerin vücudu temizlediğini düşünürsek, bu bitki de karaciğeri toksin ve enfeksiyonlardan korumaktadır. Bazı Akdeniz ülkelerinde enginar yaprağının suyu şarap veya suyla karıştırılarak kullanılmaktadır.
Diyabet ve enginar
Enginar, şeker hastalarında kan şekerini dengelemede büyük yardımcıdır. Enginarın içerisindeki inulin formundaki karbonhidratın etkisinin görülebilmesi için taze olması tek şarttır.

Biberin Faydaları ve Etkileri




Biber: Acı ve tatlı çeşitleri olan, farklı renklerde sebze ve baharat olarak kullanılan bitkilerin genel adıdır. Biber, özellikle C vitamini açısından oldukça zengindir.
Biberin Faydaları ve Etkileri: İştahı açar, mideyi kuvvetlendirir ve hazmı kolaylaştırır. Romatizmaya iyi gelir. Kanamaları önler. Cinsel arzuyu arttırır. Kırmızı biber, insanı ferehlatır ve nefes yollarını açar. Bronşit ve grip gibi hastalıklarda faydalıdır. Damar tıkanıklığı ve kalp hastalıklarına karşı koruyucudur. Acı biber, İştah açar. Akciğerleri temizler ve balgam söktürür. Eklem iltihaplanması, diş ve boğaz ağrıları, romatizma, sindirim sistemi bozuklukları, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıklarda faydalıdır.
Biber Nasıl Kullanılır? Sebze olarak yemeklerde ve salatalarda kullanılır. Kızartması yapılır. Ayrıca, baharatı da elde edilir.

KARISINDAN DAYAK YİYEN ADAM AĞLAYARAK POLİSE SIĞINDI



Adana'da bir çiftlikte çobanlık yapan 47 yaşındaki adam, iddiaya göre, işten ayrılmak isteyince 10 yıllık karısının şiddetine maruz kaldı. Eşinin kafasına taşla vurup kollarını ısırdığı öne sürülen kadın, gözaltına alındı. Gözyaşı dökerek dayak yediğini anlatan adam, "Sürekli paramı elimden alıyor, işi bırakmak isteyince de dövüyor" diye konuştu. Eşinden şikayetçi olan adamın ihbarı üzerine olay yerine giden polis ekipleri, kadını gözaltına aldı. Eşini dövdüğünü söyleyen kadın, "Çalışmıyor, bütün uyarılarıma rağmen sık sık işten kaçıyor. Dayağı hak etti. Ben de dövdüm" dedi. Polisler, karısından şiddet gören koca ile ilk kez karşılaştıklarını belirterek şaşkınlık yaşadıklarını söyledi. 'Aile içi şiddet'e karşı çıkartılan yasa kapsamında gözaltına alınan kadın, sorgusunun ardından adliyeye sevk edilecek. Fatih KARAÇALI/ADANA/DHA

CEP TELEFONU CEBİNDE BÖYLE YANDI



Finlandiya'da bir güvenlik kamerasının yakaladığı görüntü görenleri şoke etti. CNET'te yer alan habere göre, 17 yaşındaki Finli bir gencin telefonu cebinde bir anda dumanlar çıkartarak yandı. Cebinden çıkarttığı telefonu bir anda yere atan genç, ne olduğunu anlamaya çalırken, aractaki diğer kişi onun yardımına geldi. Olay, aracı park etmesinin hemen ardından meydana geldi.

Adet dönemine dair efsaneler ve gerçekler

Adet dönemi ile ilgili bilgi eksikliğinden kaynaklanan pek çok hatalı ve yanlış varsayım var. Adet döneminde spor yapılır mı, denize girilir mi, tampon kanamayı engeller mi gibi görüşler kafa karıştırıyor.


Kadın sağlığı ve hastalıkları uzmanı Op. Dr. İbrahim Sözen adet dönemi ile ilgili en çok merak edilen konular hakkında bilgi veriyor.
Adet döneminde spor yapılır mı?

Adet dönemindeyken  her tür spor yapılabilir. Adet döneminde yapılan fiziksel egzersizler ağrıyı dindirebiliyor; hatta bazen egzersiz rahmin ağrılı kasılmalarını bile rahatlatıyor. Bu nedenle adet döneminde spor yapmak sakıncalı değildir.
Adet döneminde yüzülür mü?

Adet dönemlerinde denize girmenin sakıncalı olduğuna dair yaygın inancın tıbbi bir temeli bulunmamaktadır. Adetliyken denize girmek mümkündür. Yüzerek adetten “kesilmezsiniz”, “kanınız pıhtılaşmaz” ya da karnınız ağrımaz. Ayrıca, bu dönemde tampon kullanarak  mayonuzun  lekelenmesini engelleyebilirsiniz.
Tamponlar adet kanamasını engeller mi?

Tampon kullanımındaki en büyük korku, tamponun adet kanamasını engellemesi ihtimalidir. Ancak, bu korku yersizdir çünkü tamponlar sünger gibidir ve sıvıyı emer. Tampon dolduğunda, sıvı tamponu geçerek vajinadan dışarı akar. Doğru yerleştirilmiş tampon kanamayı engellemediği gibi sızıntıya da olanak vermez.
Genç kızlar, bakireler tampon kullanabilir mi?

İlk adet kanamasında bile tampon kullanabilirsiniz. Vajina deliğini kaplayan doğal deri tabakası olan kızlık zarında kanamanın başlamasıyla birlikte doğal bir delik açılır ve sıvı bu delikten dışarı çıkar. İlk adet döneminde, kızlık zarı yumuşak ve kolay esneyebilir olduğundan, ona zarar vermeden, hafif kanamalı günler için tasarlanmış mini veya normal boy tampon kullanabilirsiniz. Bakire iseniz, ilk tamponunuzu kullanmadan jinekoloğunuza danışmanız, tamponu nasıl kullanacağınız konusunda ondan da bilgi almanız faydalı olacaktır.
Adet dönemi ağrıları psikolojik midir?

Adet dönemi ağrıları, psikolojik degil;  tamamen fizyolojiktir. Rahmin kasılmasına neden olan biyokimyasal maddeler ağrıya neden olur. Bunların salınımını önleyen ağrı kesiciler, adet ağrısı için çok etkilidir. Bunların yanı sıra, doktor kontrolünde kullanıldığında doğum kontrol hapları da, adet ağrısının önlenmesinde çok yararlı ilaçlardır. Adet sancılarının bir kısmı çok sık görülen jinekolojik bir rahatsızlık olan endometriozise (çikolata kisti) bağlıdır. Bu durumda, endometriozise yönelik bir tedavi yapmak gerekir.

Adet sancıları doğum yaptıktan sonra geçer mi?

Bir kısım kadında gebelikte ve emzirme sırasında değişen hormon profili nedeniyle, adet sancıları gebelikten hemen sonraki dönemde azalma gösterebilir. Gebelik ve çocuk sayısı arttıkça, adet sancılarının azalma olasılığı artar. Ancak, endometriozise (çikolata kisti) bağlı adet ağrıları olan hanımlarda, bir süre sonra adet ağrıları yine eski düzeyine çıkabilir. Bu durumda, endometriozis hastalığının tanısı için laparoskopik muayeneye ihtiyaç duyulabilir.
Adet döneminde hamile kalınır mı?

Genel olarak yumurtlama zamanı, adetin birinci gününden itibaren 10-18 gün sonradır. Ancak, ender de olsa, daha erken yumurtlamalar olabilmektedir. Bu nedenle, henüz adet kanaması tam bitmemiş olsa da, cinsel ilişki gebelikle sonuçlanabilir. Örneğin, 8. gündeki bir ilişki, sperm 2 gün yaşayabildiğinden 10. gün olan bir yumurtlamada gebelik yaratabilir. Bu nedenle, etkin doğum kontrol metodlarının yerini takvim metodu alamaz.

7.06.2012

Rejim Yapmadan Zayıflama

Tok tutan ve iştah kapatıcı etkisi kanıtlanan özel besinleri yiyerek, rejim yapmadan zayıflayabilirsiniz

Diyet yapmanın en zor yanı, sevdiğiniz pek çok yiyecekten vazgeçmek zorunda kalıp, üstüne bir de iştahınızla baş etmek zorunda kalmanız.

Özellikle iştah kapatıcı etkisi olduğu kanıtlanan özel besinleri rejim yapmadan zayıflamak için denemenizi öneriyoruz. Bu besinlerin vücut üzerindeki etkileri, içeriklerindeki bazı maddeler ve görevleri şöyle sıralanıyor:

Karbonhidratlar: Kepek, buğday gibi tahıl ürünlerinde, sebze ve meyvelerde bulunur.
İçeriğindeki lifler, sindirim sistemini harekete geçirir. Özellikle kompleks karbonhidratlar insanı tok tutar.

Triptofan: Vücutta serotonin oluşmasında ve hücrelere taşınmasında önemli bir görev alır. Serotonin de iştah hissini azaltır. Özellikle muz, avokado, yulaf ve peynirde bulunur.

Krom: Vücuttaki insülin dengesini korur. Kan şekerinin düşmesi açlığa yol açar. Krom ihtiyacınızı karşılamak için fındık, ceviz gibi kabuklu yemişler, brokoli ve tahıl ürünleri yiyebilirsiniz.

Albümin: Can sıkıntısını giderir ve iştahı kapatır. Bu protein, triptofan oluşturarak beyne taşır ve serotonin üretimini artırır. Bezelye, fıstık ve fasulyede bulunur.

Fruktoz: Meyvelerden elde edilen doğal şekerdir. Kan şekeri dengesini kesinlikle etkilemez. Ayrıca yemek sonrası tatlı ihtiyacı duymanızı engeller. Çilek ve bal, fruktozun ana kaynağıdır.

İyot: Tiroit hormonlarının yapımı için gereklidir. Açlık duygusunun gelişmesini engeller. Balık, iyotlu tuz ve soğan, iyot açısından oldukça zengindir.

Tok tutan öneriler
# Karnabaharı ve brokoliyi hafifçe haşlayıp yoğurtla tatlandırın. Bu karışım lif açısından zengin olduğundan, sizi uzun süre tok tutar.
# Salatalığı iyice yıkayın ve kabuklarıyla birlikte ince dilimler halinde kesip üzerine bol bol dereotu serpin. Kalorisi yok denilecek kadar az olan bu sebze oldukça tok tutucudur.
# 250 gr mor eriği biraz tarçınla haşlayın. Bu meyve fruktoz açısından oldukça zengin olmakla birlikte tatlı ihtiyacınızı da karşılayacaktır.
# 200 gr ananası incecik doğrayın ve süzgeçten geçirin. İçine 100 gr kefir ve taze nane ekleyin. Ananasın içindeki enzimler, protein sindirimini hızlandırdığından oldukça doyurucudur.
# Öğünler arasında acıktığınızda kuru erik yiyin. Kuru erik kan şekerinin düşmesini engeller. Ancak fazla abartmayın. Bir kuru erikte 8 kalori var.
# Bir demet maydanozu blendırdan geçirip sebze suyuyla karıştırın. Bir iki damla acı biber sosu ekleyin ve için. Bu içecek yağ yakımını kolaylaştırır.
# Kırmızı elmayı ince dilimler halinde kesip 1 çay kaşığı kıyılmış ceviz ve yarım çay kaşığı yonca balıyla karıştırın. Bu karışım hem doyurucudur hem de bağırsakları çalıştırır.
# Kahvaltıda armudu rendeleyin ve yulafa katın. Bu karışıma biraz da yoğurt ekleyin. Armudun içeriğindeki fruktoz uzun süre açlık hissetmemenizi sağlar.
# Günü canlı geçirmek için kendinize yulaf ezmesi hazırlayıp içine kuru meyveler katın. Bu, karbonhidrat ihtiyacınızı karşılayacaktır.
# Portakal ve 50 gr ıspanak yaprağından oluşan bir salata hazırlayın. Salatayı 50 gr yağsız yoğurt, bir tutam tuz ve karabiberden oluşan bir sosla tatlandırın.

Ananas
Ananasta, bromelain adlı protein sindirici bir enzim bulunur. Bromelain sindirimi kolaylaştırır, vücudun su tutmasını azaltır, iltihapları giderir, Aşırı trombosit yapışkanlığını önlediği için doğal bir kan incelticidir. Ancak bromelainin kan inceltici ilaçlarla beraber kullanılması tavsiye edilmez. Bazı kişilerde alerjik reaksiyonlar oluşturabilir veya kalp hızını yükseltebilir.

Büyükse risk var

Daha büyük göğüslü kadınların meme kanserine yakalanma oranının daha fazla olduğu ortaya çıktı.


16 bin kadın üzerinde yapılan araştırmaya göre memenin büyüklüğü ve genetik mutasyonun meme kanseri ile bağlantısı bulunuyor. Uzmanlar bunun sebebinin kadınlarda bulunan ve hem tümörün hem de memenin büyüklüğünü belirleyen seks hormonu östrojen seviyesi olabileceğini söylüyor.

Araştırmaya katılan kadınlara sütyen ölçüleri soruldu ve hepsinin DNA'sındaki nükleotid polimorfizem adı verilen milyonlarca küçük mutasyon incelendi. 7 genin meme ölçüsünü belirlemede doğrudan bağı olduğu,  üç genin ise meme kanseriyle ilişkisi keşfedildi. Dr. Nicholas Eriksson araştırmanın meme ölçüsü ve kanseri arasındaki bağı ortaya koyan ilk önemli araştırma olduğunu belirtti.

BEDEN KİTLE ENDEKSİ VE ÖLÇÜ İNCELENDİ


2006 yılında da Harvard Üniversitesi tarafından menopoza girmemiş 90 bin kadın üzerinde benzer bir araştırma yapılmış ve büyük göğüs ile meme kanseri arasında bağlantı ortaya çıkmıştı.
Beden kitle endeksi 25 veya daha az olan ama sütyen ölçüsü D veya daha fazla olan kadınlarda, ölçüsü A olanlara göre daha fazla meme kanseri riski altında olduğu belirlendi.

Yaşlanan cilt için maske tarifleri

Su, gıda ek olarak oldukça faydalı yiyecekler maalesef yaşlanmamak için yeterli değildir.  Ek olarak kahve, alkol, sigara çabuk yaşlanmanın başlıca faktörleri arasında yer alıyor. Ne yazık ki, bir metropolün kirlenmiş atmosferinden kaçış zor, ama onu yenmek mümkündür. Yaşlanma etkilerini azaltmak için maskeler kullanabilir, cildinizi şımartabilirsiniz.  Bu yazımızda yaşlanan ciltler için dört farklımaske tarifleri vereceğiz. Bu maskeleri her ayrı satırda belirtilen malzemeleri karıştırarak yapmalısınız. 15-20 dakika yüzünüzde tuttuğunuz maskeyi yıkarken önce sıcak, sonra soğuk suyla durulayın, ardından hafif bir nemlendirici kullanın. Malzemeler bir blender kullanarak kolaylık karıştırabilirsiniz. Sadece makyaj öncesi temizlenmiş yüze maske uygulayın.
• Malzemeler: 1 çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çay kaşığı bitkisel veya zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı limon suyu.
• Malzemeler:2 çay kaşığı keten tohumu yağı ,2 çay kaşığı süzme peynir , 1 tatlı kaşığı maydanoz suyu ya da yeşil çay güçlü olabilir, balık yağı, portakal kabuğu ya da limon, yarım kaşık olacak.
• Malzemeler: Yarım çay kaşığı taze portakal suyu  , yarım çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çorba kaşığı bitkisel veya zeytinyağı.
• Malzemeler: 1 orta boy haşlanmış patates, patates sıcak olmalı, yarım kaşık  süt ve yumurta sarısı ,maskeyi ılık uygulamak cildi esnek bırakarak yumuşatır.


Uzay yolculuğu yaşlanmayı yavaşlatıyor

Yerçekimsiz uzay ortamında bulunmak, genlerin çalışmasını etkileyerek yaşlanmayı yavaşlatabilir.
Deneyler için Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) gönderilen solucanlarda, dokuz günün ardından genlerin işleyişinde farklılık gözlemlendi. Bunun sonucunda solucanların yaşlanma sürecinin yavaşladığı tespit edildi.

Scientific Reports'da yayımlanan makaleye göre, uzaydaki solucanlar Dünya'daki hemcinslere oranla daha yavaş yaşlanıyor. İlgili genlerin işleyişindeki değişikliğe yerçekimsiz ortamın mı neden olduğu yoksa ışınlar gibi başka çevresel faktörlerin de mi bulunduğu ise henüz bilinmiyor.

Tokyo'daki Gerontoloji Enstitüsü bilim adamlarından Yoko Honda, uzay yolculuklarının, yerçekimsiz ortamın değişik psikolojik etkilere, hatta denge bozukluğu, kas ve kemik yoğunluğunda azalma gibi fizyolojik hastalıklara neden olabileceğini gösterdiğini belirtti.

Yerçekimsiz ortamın bir canlının yaşlanması ve ömrüne etkileri konusunda ise çok az veri bulunduğunu ifade eden bilim adamı, araştırmanın sonuçlarının, uzayda uzun süre kalacak astronotların sağlığı ile ilgili önlemler almak konusunda yardımcı olabileceğini kaydetti.

Honda başkanlığındaki bilim adamları, Caenorhabditis elegans cinsi solucanların genlerinin uzayda nasıl çalıştığını inceledi. Gen aktivitelerinde önemli değişiklikler tespit eden bilim adamları, 48 genin çalışmasının iki katına çıktığını, 199 genin çalışmasının ise yarı yarıya varana kadar azaldığını gördü.
Çalışmaları azalan genlerden yedisinin, sinir sistemi ve metabolizmayla ilgili olduğunu tespit eden bilim adamları, bu genlerin ayrıca duyuların işlenmesi ve kas hareketleriyle ilgili mesajların iletilmesinde rol oynadığını bildirdi.

Dünya'da yaşayan solucanlarda bu yedi genin çalışmasını durduran bilim adamları, hayvanların normalden daha uzun yaşadığını gördü.
Ayrıca uzayda yaşayan solucanların, ilerleyen yaşla birlikte vücutta artış gösteren ve yaşlanmanın biyolojik markerı kabul edilen glutamatı daha az ürettiği tespit edildi.

Bilim adamları, genlerdeki değişimlerle birlikte bu durumun, uzaydaki solucanların Dünya'daki hemcinslerine göre daha yavaş yaşlandığını gösterdiğini bildirdi.
Aynı etkinin başka canlılar ve insanda da geçerli olup olmadığını tespit için araştırmaların sürmesi gerektiği belirtildi.


Erken ergenlik sebebi olabilir

Acıbadem Kadıköy Hastanesi çocuk ve ergen endokrinolojisi uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, erken ergenliğin çocuğun psikolojik sorunlar yaşamasının yanı sıra ileride kısa boylu kalmasına da neden olabildiğini bildirdi.

Prof. Dr. Semiz, yaptığı yazılı açıklamada, çocukların ergenlik başlama yaşının genellikle anne-babanın ergenlik yaşlarına paralellik gösterdiğini belirterek, ancak bazen çocukların erken dönemde ergenliğe girebildiklerini ve bu durumun hem ruhsal hem fiziksel sağlıklarını olumsuz yönde etkilediğini kaydetti.

"ÇOCUKLARINIZI DOĞAL YOLLARLA BESLEYİN"

Erken ergenliğin tek bir nedeni olmadığı için tamamen önlenmesinin mümkün olmadığını aktaran Semiz, ancak çocukların katkılı gıdalardan uzak tutulması, sağlıklı ve dengeli beslenmelerinin sağlanması, aktivitelerinin artırılması, spora yönlendirilmesi ve cinsel uyarılardan korunmasının önem taşıdığını kaydetti.

Semiz, “Aileler, çocuklarında erken ergenlik belirtileri fark ettiklerinde zaman kaybetmeden uzman bir hekime başvurmalıdır. Çünkü erken ergenlik, çocuğun psikolojik sorunlar yaşamasının yanı sıra ileride kısa boylu kalmasına da neden olabiliyor” uyarısında bulundu.

"KİMYASALLAR DA SEBEP OLABİLİR"

Erken ergenliğin, hormonlu yiyecekler ile plastik, deterjan, böcek ilaçları ve endüstriyel kimyasallar gibi dışarıdan alınan maddelerle ilişkili olabildiğini kaydeden Semiz, hızlı boy ve kilo artışı ile cinsiyet özelliklerinin belirginleşmesiyle erken ergen olan çocukların akranlarından farklılaşmasının çeşitli sorunlara yol açtığını vurguladı. Semiz, açıklamasında “Erken ergenlikte yaşanan bir başka önemli sorun ise boy kısalığı. Cinsiyet hormonlarının etkisiyle yaşıtlarından önce hızlı boy atan çocuğun kemiklerindeki büyüme kıkırdakları erken kapanacağı için büyümesi yaşıtlarından önce tamamlanıyor ve final boyu kısa kalıyor” görüşüne yer verdi.

Bu durumda ihtiyaç duyulursa hormon tedavisine başvurulabildiğine dikkati çeken Semiz, genellikle ailelerin çocuklarına hormon verilmesine dair endişeleri olduğunu, oysa bu tedavide kullanılan ilaçların kalıcı etkileri olmadığını belirtti.

7.05.2012

Selülitlerden Yaz Detoksu İle Kurtulun!

Yaz Detoksu ile hem sağlığınıza kavuşmak hem de selülitlerinizden kurtulmak istiyorsanız, işte yapmanız gerekenler...
Detoksun kelime anlamı, vücutta biriken toksik maddelerin atılması ve uzaklaştırılmasıdır. Ancak son zamanlarda sıkça duyduğumuz detoks serüvenleri ise bağırsakları boşaltmaktan ileriye gidememekte, ve hatta sağlığımızı tehdit eder boyutlara ulaşabilmektedir.
İdeal yaz detoksu ne olmalı nasıl olmalı ki sağlığımızı korusun ve geliştirsin? En gerçekçi ve yararlı detoks; sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve bol su tüketimi üçlüsü ile her gün adım adım yenilenmektir. Yaz mevsimini normal doğasında yaşarken, spor ve beslenme alışkanlıklarında yapacağımız küçük takviyelerle, her gün adım adım ilerleyerek yaz detoksu adı altında vücudumuzu yaz mevsimine uyarlamış ve sarsmamış aksine canlandırmış oluruz.
Yaz Detoksunun Adımları
1- Bol bol dinlenin, düzenli uyuyun uykunuzu tam alın.
2- Gün içinde mümkün olduğunca temiz ve açık havada bulunun, olabilecek maksimum ölçüde hareket edin.
3- Bol bol su için. Günde en az 2-3 litre su tüketin. Bol su içmek detoksun vazgeçilmezidir. Su içmeye özen gösterin. Hassas su dengesini bozmamak için susamadan su içme alışkanlığı kazanının.
4- Her içecek su değildir! Ayran ve taze sıkılmış meyve suları, su yerine kabul edilebilecek vücudunuzun su oranına destek sağlayacak içeceklerdir. Ayrıca sebze ve meyvelerin yapısındaki su da su ihtiyacını karşılamak da katkı sağlar. Ancak, çay, kahve, asitli içecekler ve alkollü içecekler sıvı ihtiyacını karşılamaz. Aksine vücuttan su atımını arttırır. Bu nedenle bu tür içeceklerin tüketiminde aşırıya kaçılmayın. Susuzluk hissedildiğinde ilk seçenek her zaman için su olmalıdır.
5- Gün içinde 10 – 15 dakika direk güneş ışığı görüp D vitamini eksikliğine meydan vermeyin.
6- Sağlıklı yeterli ve dengeli beslenin. En önemli öğün kahvaltıdır. Kahvaltı öğünü vücudumuzun çalışmaya başlaması ve gece boyunca azalan kan şekerinin dengelenmesi açısından oldukça önemlidir. Günde 6-8 öğün beslenin ve gün içinde dört saatten uzun aç kalmayın ki metabolizmanız yavaşlamasın.
7- Sağlıklı yiyecekler tüketin. Beslenmenizde; dört ana besin grubu olan et ve çeşitleri, süt ve ürünleri, sebze-meyveler ve tahıl ürünleri her öğünde ihtiyacınızı karşılayacak miktarlarda olsun. Et grubundan kırmızı et, tavuk, hindi ve balık; süt grubundan süt, yoğurt, ayran ve cacık, tahıl ürünlerinden tam buğday ekmeği, tam çavdar ekmeği, bulgur, yulaf, kabuklu pirinç, patates; mevsim sebzelerinden lahana, brokoli, karnabahar, kereviz ve meyvelerden muz, elma, mandalina ve kivi sofranızda mutlaka bulunsun.
8- Yeterli ve kaliteli protein alın. Vücuda gerekli olan azotun ve aminoasitlerin karşılanması için beslenme programınızda proteinin yeterli miktarda yer alması gerekir. Yetersiz veya fazla miktarda protein almak sağlığınızı olumsuz etkiler. Proteinin yetersiz alınması protein depolarınızın yıkılmasına sebep olur. Gereğinden fazla protein alımı ise böbreklerinizi zorlar ve bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Protein ihtiyacınızı sadece bitkisel protein kaynaklarından karşılamayın, kaliteli protein kaynakları olan hayvansal ürünlere de beslenmenizde yeteri kadar yer verin. Günlük protein ihtiyacının karşılanması için günde 2–4 porsiyon et ve et ürünleri, 3–4 porsiyon süt ve süt ürünlerinin beslenmenizde yer alması yeterlidir.
9- Beslenmemiz yeterli ölçüde ve kalitede karbonhidrat içersin. Karbonhidratlar, protein koruyucu özellikleri ve vücutta elzem bazı öğelerin sentezinde kullanıldıklarından dolayı dengeli tüketilmesi gereken besin öğelerindendir. Besin kalitesi düşük olan basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
10-Akıllı yağlar kullanın. Gün boyunca yemekler, salatalar ve besinlerin içerisinde yer alan doğal yağlar ile karşılanan yağ ihtiyacı değişik yağ çeşitlerinden dengeli olarak karşılanmalıdır. Doymuş yağ gereksinimini, etler ve sütlerin içerisinde yer alan doymuş yağ asitleri ile karşılayabilir. Doymamış yağ asitleri tekli doymamış yağ asitleri olan omega-9 ve çoklu doymamış yağ asitleri olan omega-3 ve omega-6 yağ asitleri dengeli bir biçimde almak için haftada 2–3 kez balık tüketmek, yemeklerde ayçiçeği veya mısırözü yağı kullanmak ve salatalara zeytinyağı eklemek yeterli olacaktır. Yanmış yağlardan uzak durulmalı ve yiyecekler ızgara, haşlama ve fırında gibi sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir.
11-Pozitif olmalı, stresten uzak durmalı
12-Alkolü mümkün olan en az düzeyde kullanmalısınız. Alkol, vitamin ve minerallerin vücutta etkin olarak kullanılamamasına neden olmakla birlikte, ödem yapar ve vücudunuzu yorar.
13-Sigara kullanmamalı ve sigara içilen yerlerde bulunmayınız.
Yaz detoksunun en büyük faydası selülitleri hayatımızdan uzaklaştımasıdır.
Selülitler her mevsimde, özellikle yaz aylarında kadınların kâbusu haline gelir. Deri altında yer alan yağ dokularının su ve tuz tutarak şişmesi ve şekillerinin bozulması ile oluşan selülitin önüne, doğru yaşam tarzı ile geçilebilir. Selülit oluşumunun engellenmesinde en önemli kural yeterli miktarda su içilmesidir. Yeterli miktarda su içerek, vücutta düzgün dolaşım sağlamak mümkündür. Aşırı miktarda tüketilen çay, kahve ve kolalı içecekler içerdikleri kafein nedeni ile selülite neden olabilirler. Gereğinden fazla tuz tüketimi de aynı şekilde selülite davetiye çıkarır. Boş kalori olan ve besin kalitesi düşük beyaz şeker tüketimi hem şişmanlamaya hem de selülite neden olur.
Bu nedenle günlük tüketilen şeker miktarı azaltılmalıdır. Selülitlerden korunmak için mutfakta kullandığımız pişirme yöntemlerini de doğru seçmemiz gerekir. Kızartma ve kavurma gibi yanmış yağ içeren besinler selülit oluşumunu kolaylaştırır. Bu pişirme yöntemleri yerine ızgara, haşlama ve fırında pişirme tercih edilmelidir. Fazla alkol tüketimi, dolaşımda bozulmalara neden olarak selülit oluşumunu destekler. Bu nedenle bayanların haftada maksimum 3 gün ve günde 1-2 kadehten fazla alkol almamaları gerekir. Genel sağlığın baş düşmanı ve selülitlerin dostu sigaradan da uzaklaşmak doğru bir tercihtir. Selülitle mücadelede en büyük yardımcımız sa egzersizdir. Düzenli egzersiz veya haftada üç kez yapılacak orta tempolu yürüyüşler selülitleri hayatınızdan uzak tutar.
kaynak:Dr. Hastane.Com.Tr Doktoru Hastane.com.tr

Sezaryen yasası umarım işe yarar

Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ali Turhan Çağlar, tıbbi zorunluluk bulunması halinde doğumun sezaryenle yapılmasını düzenleyen kanun tasarısının yasalaşmasıyla ilgili, “Sezaryenin önüne geçmek için yasal tedbirler önemli, umarım işe yarar.

Ancak sadece yasalar yeterli değil, hekimler ve hastanın kendisi de sezaryenin azaltılmasında çok önemli rol oynuyor” dedi. Çağlar, “Riskli Gebeliklerde Doğum Zamanı Çalıştayı”na katılmak için geldiği Sivas'ta, sezaryenle doğumların son yıllarda bir çok ülkede arttığını söyledi.

Doğumların ABD'de yüzde 30, İskandinav ülkelerinde ise yüzde 20'sinin bu yöntemle yapıldığına dikkati çeken Çağlar, “Türkiye'de çok daha fazla. Yüzde 15-20'lerden son yıllarda yüzde 60'lara kadar çıktı. Hatta bazı özel hastanelerde bu rakam çok daha yüksek” diye konuştu.
Bir kere sezaryenle doğum yapınca diğer doğumların da aynı şekilde olacağını dile getiren Çağlar, “Anne adayı korkuyor ve bu yöntemin kolay olduğunu sanıyor. Doktorlar da anneyi buna yönlendiriyor. Vatandaşlarımız doktorlardan çok medyaya kulak veriyor. Bu nedenle medyaya da, sezaryenin zararlarının anlatılması noktasında önemli görev düşüyor” dedi.

RAHİM YIRTILMASI VAKALARI

Sezaryenli doğumlardaki artışla komplikasyonların da arttığını ifade eden Çağlar, daha önce görmedikleri komplikasyonlarla karşılaştıklarını, 5. kez sezaryene gelen anne adayları gördüklerini belirtti.

Doç. Dr. Çağlar, sezaryenli doğumlarda sık rastlanan vakaların başında rahim yırtılması geldiğini bildirerek, şunları kaydetti:
“Doğum başlamadan veya doğum sırasında sancılarla rahim yırtılıyor. Bu durumda hasta rahmini kaybediliyor. Hatta hasta ve bebek ölebiliyor. Bu çok önemli bir komplikasyon. Normal doğumda görülme oranı yüzde 1-,1.5 iken sezaryende 4-5 kat daha fazla. Yine en sık rastlanan komplikasyon bebeklerde solunum yolu rahatsızlıkları. Bebek ölümü, bebekte gelişme geriliği, beslenme bozukluğu ve astım da sıkça rastlanan komplikasyonlar arasında yer alıyor. Yine her sezaryenle doğumda bir öncekine göre riskler artıyor.”

Sezaryenle doğan bebeklerin en az ilkokul çağına kadar düzenli aralıklarla takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Çağlar, tıbbi zorunluluk bulunması halinde doğumun sezaryenle yapılmasını düzenleyen kanun tasarısının yasalaşmasını önemsediklerini belirtti.
Yasayı değerlendiren Çağlar, “Sezaryenin önüne geçmek için yasal tedbirler önemli, umarım işe yarar. Ancak sadece yasalar yeterli değil, hekimler ve hastanın kendisi de sezaryenin azaltılmasında çok önemli rol oynuyor” dedi.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız